
Fazla tadılan şey değerini ansızın yitirir. Küçük bir parça peynir yavaşça ve özenle yenilirse bir şenlik ziyafetinden daha fazla mutluluk getirir. Yaşam sevinçlerini kalıcı olarak arttırmak için çocukça aç gözlülüğün taşkınlığını önlemek gerekir. O halde zevkin kalıcı olmasını sağlamak üzere ihtiyaçlara hakim olmak gerekir. Ama bu sadece aklın yardımıyla olur. Anlayış, sürekli hızlı geri tepmelere bağımlı olmamak için, bize güvenilir ve istikrarlı stratejiler geliştirmede yardım eder.
Bunun bir çaresi de, duyuları keskinleştirmek ve yaşamın birçok küçük anının büyük olanlarla aynı şekilde tadını çıkartmaktır. Bir başkası da korkuları söküp atmayı içeriyor. Sürekli güçlü zevkler de uyandırılmazsa, o zaman isteksizlik duygularını azlatmaya çalışılabilir. Gereksiz gelecek korkularından kurtulmalı, tutkular dizginlenmeli, para ve mala olan lüks ihtiyacı kısıtlanmalıdır. Bütün bunlardan çok az mutluluk ama zararlı bir bağımlılık doğar: ”Dış nesnelere olan bağımsızlığı da büyük bir nimet olarak düşünelim.” Epikuros’a göre, sahip olmak değil, sosyal ilişkiler kalıcı mutluluğa neden olur: “Tüm yaşamın mutluluğu için bilgeliği sağlayan her şeyin içinde dostluğun kazanımı en önemlisidir.”
Epikuruscu biri mutluluğunu yaşamın küçük neşelerinden çıkartan, korkularını yenen, başkalarıyla sosyal ve uyumlu bir biçimde yaşayan soğukkanlı bir insan olmalıdır.
Mutluluk güzeldir ama çok çalışma gerektirir…
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Fragmanlar (MÖ 6. Yüzyıl) / Herakleitos
İnsanlar göl kenarı gibi sessiz ve sakin olan yerde huzur buluyor. Peki neden? Bu konuyu araştırırk...
Kelimeler aklın mücevherleridir. Karatını onları nasıl yan yana getirdiğimiz belirler… httpv://ww...
16 Cevaplar Kime:“Ben Kimim? / Richard David PRECHT”
Mutluluğun kıymetini bilmek için, değerli olduğunu farkedebilecek zekâya sahip olmak gerekiyor.. Yoksa her vasat kişi, mutluluğun güzel olduğunu bilir.. Dondurma yalaya yalaya gezenler ne kadar mutlu fark etmedin mi sevgili başkanım?
Sosyal ilişkilerin önemini de, sadece sonundaki kelime ile değerlendirmeyen o kadar az sosyal insan var ki!! O yüzden dostluklar tükenmekte ve oluşmamakta..
BİZ olabilmek bu yüzden zor zenaat !!
*****************************
Sanırım mesele zoru başarmakta.
Zira dondurma bitince mutluluk bitmemeli…
Sevgili dostum güzel insan,seninle tanıştığım için çok mutluyum…
( yazıyı okuyunca böyle hissettim .)
Seninle dostluğum daim olur inşallah
Ne mutlu ki mutluluğu içimde bulabildiğim için. Cidden şanslıyım
Ne mutlu ki bana mutluluğu dışarda bulabildiğim için
Bir kat daha şansım artmış demektir.
Ne mutlu ki bana dostum arkadaşım diyebileceğim insanlarla karşılaştığım için.
İşte o zaman hakikaten şanslıyım.
Korkularımı yendim, sosyal ve uyumlu olmaya çalışıyorum.
Kainata, hayata, insanlara ve de kendime sevgiler.
**********************************
Mutlu olman beni mutlu etti.
Ben de gaza gelmek istiyorum. ehi.
Evet,sen çaba göstermedikçe kimse mutluluğu , getirip kucağına bırakmıyor.Küçük şeylerden mutlu olabilmek de insanların beklentileri ve egolarının tatmini ile ilgili diye düşünüyorum.Sanırım yaşadığımız şartlar ,içinde bulunduğumuz durumlarla mutluluk beklentimiz doğru orantılı gelişiyor.Aslında o kadar da zor değil….
**************************
Kesinlikle denemeye değer…
“ben kimim?”
beni bundan daha fazla düşündüren bir soru olmadı hayatımda.
*************************************
Düşünmeye devam et.
Bulacaksın…
tecrübeyle sabit mi peki bu?
*******************************
Kesin.
Tek sıkıntı bulunca kendini kaybediyor olman. ehi.
Ben kimim? Neredeyim? Ne yapıyorum? Mutlu muyum? Aradığım ne?
Ben de dondurma mı yalasam acaba?
********************************
Uzun süre ben kimim diye sordum.
Sonra kim olduğumuz kadar kim olmadığımızın da önemli olduğunu keşfettim.
Ne olmak istemediğimizi ve ne olmak istediğimizi idrak edebilirsek, kim olduğumuzun önemi azalacaktır.
Bu farkındalığı yaşayabilirsek eğer, olmak istediğimiz kişide ben olabiliriz.
O zaman, sadece dondurmadan değil her şeyden zevk alabilir insan.
Hatta acılarından bile.
Şimdi daha sert bir soru soruyorum kendime.
Neden ben? ( kafayı yicem sonunda ehi. Malak gibi çevreye bakınır, düşünüyormuş gibi yapar…
Yapma ama, acılardan zevk almak istemiyorum, mazoşist değilim ki ben…

**********************
Amacımız acılardan zevk almak değil. Acılarımızın bizi yutmasını engelleyebilmek.
Nasıl şartlandırıldık?
Tabi çevremizin onayına göre….
Onaylanırsak herşey güzel
Onaylanmazsak herşey kötü
Acaba kendimizi zaten bulmuş olduğumuz anda güruhun istemlerini yerine getirmek için kendi kendimizi sabote mi ediyoruz.
Bu vesileyle de acaba biz kim olduğumuzu mu unutuyoruz.
Çünkü herkes zaten biricik ve çok kıymetli her bir kişi kendi çapında bir parmak izi.
Şimdi birdaha düşünmeli miyiz bu durumu ???
***********************
Bir defa düşündüğünde ömür boyu sürer bu eylem.
Durmaksızın düşünmeliyiz.
Onayların en değerlisi kişinin kendini onaylayabilmesidir bence. Sen kendini onaylarsan çevre seni takip edecektir.
Evde DVD keyfi, yanında pizza. Al sana mutluluk
)
*****************************
Hmm. Kulağa hoş geliyor.
Üzerine soğuk bira da eklenebilir sanki.
BİZ olabilmek bu yüzden zor zenaat !!
Zira dondurma bitince mutluluk bitmemeli…
Korkularımı yendim, sosyal ve uyumlu olmaya çalışıyorum.
Ben de gaza gelmek istiyorum. ehi.
Aslında o kadar da zor değil….
Kesinlikle denemeye değer…
“ben kimim?”
Bulacaksın…
Hoşçakal…
Ve yalnızlığınla mutlu olabiliyorsan eğer, bu bir lütuftur.
tecrübeyle sabit mi peki bu?
Tek sıkıntı bulunca kendini kaybediyor olman. ehi.
Ben de dondurma mı yalasam acaba?
kafayı yicem sonunda ehi. Malak gibi çevreye bakınır, düşünüyormuş gibi yapar
mazoşist değilim ki ben…
Acılarımızın bizi yutmasını engelleyebilmek
*************************
özetle siz ?!!!!!!!!!!!!!!!!!
**********************
Özetden ziyade potpori gibi olmuş sanki. ehi.
Özetle ben, oyumben.
………….??
“Duyguları keskinleştirmek” bu tanımlamaya takıldım. “Keskin duygular” daha çok bir yetenek ifade ediyor gibi
) Keskin görüş, keskin koku, keskin kavrayış vb…
Duyguların kavranması, eğitilmesi, geliştirilmesi, farkına varmak ve hissetmeyi öğrenmek; daha iyi bir tanım gibi gözüküyor. Doğrusu senin düşünceni merak ettim??
Bir de, Epikuros ve çoğu düşünür mutluluk anlayışlarının temeline doğayı pek yerleştirmiyorlar. Oysa doğa bizim evimiz hem de başka hiç bir yere taşınmamıza imkan olmayan evimiz. Bildiğim kadarıyla Epiküros yaşamının son uzun dönemini Midilli adasındaki okulunda geniş çevresi ve dostlarıyla beraber geçirmiş. O sözlerinde orda söylemiş olması çok muhtemel. Büyük şair Safo’nun adası. bahçeleri,evleri, ırmakları ve dağları, güneşi ve deniziyle çok güzel bir ada, gördüm ben!.
Orda yaşamasaydı Epikür acaba Epikür olurmuydu? Sana soruyorum ey yüce Zeus???
*****************************
Aklımızla bileylemeliyiz duygularımızı. O zaman keskinleşeceklerdir.
Bu arada Epikuros hakkında bilinen her şey, hemen hemen tek bir kaynaktan çıkmaktadır. Bu kaynak bir biyografi yazarıdır ve Epikuros’dan bin beşyüz yıl sonra yaşamıştır.
Epikurus, babasının peşinden şu an Türkiye’de bulunan Efes yöresine gitti deniyor. 35 yaşındayken de Atina’ya gitmiş ve ünlü bahçe Kepos’u satın almış. Kapalı bir çevre burada ortak ve hiç bir mülkiyeti olmaksızın tıpkı bir kabile gibi yaşıyormuş.
Bahçe kapısında şu söz yazıyormuş:
“İçeri gir yabancı! Dosthane bir ev sahibi seni bol ekmek ve suyla bekliyor çünkü burada arzuların kışkırtılmaz, aksine dindirilir.”
İnsanların yaşadıkları ortamlara katkıları olduğu gibi ortamında insanlara katkıları olduğuna inanıyorum…
“Şimdi daha sert bir soru soruyorum kendime.
Neden ben? ( kafayı yicem sonunda ehi. Malak gibi çevreye bakınır, düşünüyormuş gibi yapar…”
Yorumlara yazdığın cevapları okurken, bu kısma gelince bir gülme tuttu bende! Valla hala gülüyorum
Komedyen misin nesin?.. Sürekli yap bunu olur mu? Beni güldürecek birşeyler yaz… Zahmet olmazsa tabii
*******************************
Elimde değil zaten, istemeyerek oluyor. Aniden içimden pötürt diye dökülüyor.
İşin ilginç tarafı, bazen ben de kendi yazdıklarıma gülüyorum.
Zahmet olmuyor valla.
Tüm bunlar kolaylıkla uygulanabilir şeyler.
Zor olan içeride bir yerlerde gizlenmiş olan bir mekanizmanın tüm bunları görmezden gelip/belki de kıskanıp o sevinçlere çomak sokmasını engellemeye çabalamaktır.
*****************************
Mutluluk zoru başarmada yatar…
sayfa uzun süre kalınca tekrar yorum yapmak gereği duydum.
kitabın kapağında ‘ben kimim – öyleyse kaç kişiyim ‘
benim son zamanlarda takıldığım sorulardı bunlar.
doğduğumuzdan itibaren isteyerek veya istemeyerek edindiğimiz kimlikler içinde *tercih şansımız olsa acaba hangisini sadece alır ve diğerlerini silebilirdik?…
*kimliklerimizin tamamını sayabiliyormuyuz ?
*kaçını isteyerek aldık ?
*tek bir kimlikle dolaşmak mümkünmü?
*bizi biz yapan bu kimliklerin hangisi ?
******************************
Sosyal statüler ve bağlı rol dizileri çerçevesinde içinde bulunduğumuz konum ve çevreye göre toplumun bizden beklediği davranış kalıplarını yerine getirme çabamız oluyor.
Sosyal yaşantının bir zorunluluğu bu.
Evde anne, iş yerinde iş kadını, arkadaşlarla beraberken sevecen bir dost.
Bizi biz yapan tüm bu rollerin birleşimi bence. ( Bazı rollerin replikleri çok uzun mafediyor beni. )
“Ben Kimim?” sorusunun tek bir cevabı yok bana göre. İçimizde bazılarını bizim bile henüz keşfedemediğimiz alt kimliklerimiz var. Kimileri sosyal statüye göre belirleniyor, kimileri sahip olduğumuz kültüre ya da milliyetimize göre bile şekilleniyor. Bütün bunların toplamından ibaretiz aslında. Ve farklı durum ya da olaylarda farklı kimliklerimizi öne sürebiliyoruz.Bu yüzden bu soru üzerinde kafa yormak bana çok anlamlı gelmiyor. Gerçek hayatta sahip olduğumuz kimliğimizle örneğin sanal alandaki kimliğimiz arasında bile sadece bizim yansıtmak istediğimize göre inanılmaz bir fark varken bu soruya takılı kalmak çok gerçekçi değil.
Mutluluk ise yine bana göre sadece an’larda gizli. Sürekli bir mutluluk hali sözkonusu olmadığı gibi komik de olurdu.
Kitaptan yaptığın alıntılar çok güzeldi, okuduğumda an’lık da olsa mutlu oldum. Ama nedense bu mutluluk halim yorumları okuyunca süremedi. Ha sahi sen mutluluğun resmini çizdin mi oyumben?
*********************************
Yorumunu okuyunca insanların sanal ortamda oluşturdukları kimlikleriyle gerçek hayatta oldukları kişiler arasında fark olup olmadığını düşündüm.
Acaba insanlar sanal ortamda, gerçek hayatta olamadıkları kişiliklere mi bürünüyorlar? Sanal ortamın sağladığı avantajlardan faydalanıp kendilerine bu ortamda yeni bir kişilik mi oluşturuyorlar?
Bence gözardı edilemeyecek bir ihtimal bu.
Fakat gerçek olan şu ki; insan kendinden kaçamaz.
En azından daha hızlı kaçamaz.
Kaçmayı denese de, eninde sonunda kendine yakalanacaktır.
Bu arada mutluluğun resmi, anı sevdiğin bir insanla paylaşmak olsa gerek.
çalışmak, çabalamak bu kadar bıktırıcıyken mutluluğu rüyada göreceğiz demektir
mutluluk aramıyorum da zaten
küçük doygun sevinçler yeter
şartsız koşulsuz
******************************
Şartsız koşulsuz küçük doygun sevinçler, minik bir mutluluğun dev bir gölgesi gibi.