
Zihinsel devrimlere ihtiyacı var zavallı hallerimizin. Rütbelerin, statülerin, başarma hırsları ve kendini kabul ettirme çabasında geçen hayatı içinde, kendine yabancılaşan insan, basit yaşamı unuttukça kendi kaoslarının içinde sürünen tek hücreli, ilkel bir canlıymış gibi hayatını sürdürmeye kendini mahkum kılıyor. Kendini, kalabalığın içinde fark ettirmeye dönük her yapay davranışı, onu insan olma özelliğinden soyutluyor, bağımlı bir zavallılığın kıyafetini üstüne geçirmesine neden oluyor. Değer koyma becerisinden uzaklaştıkça sorunlu yaşamlara odaklanıp, sorumlu hayatları kendinden uzaklaştırıyor. Her bir olma hali içinde, suni ortamlarında suni gülümsemeleriyle, kendini zorla onlardanmış gibi gösterme çabası sonrasında, gece eve döndüğündeki yalnız olma hissi ve kendini o yalnızlık hissi içindeki sorgulama hali, kendi gerçekliği içinde sahte ile gerçek arasındaki farkı sorgulayıp, asıl gerçekliğine dönüp, sonrasında ertesi gün tekrar o sahte dünyasına kendini bırakıp, her gece yeniden bu hali sorgulama bengi-döngüsünde kendinden daha da uzaklaşıyor. Kendisine değer katan, kendisinin değer kattığı bir hayatın yerini, kendisini tüketen, kendisini tükettiren hayatlar alıyor…
Bir gece oturup en yalın haliyle kendine dönüp, en acımasız haliyle kendisini sorgulayan insan olmak ve sonrasında en basit halini bulup, hayatındaki her şeyi bu basit hali içinde elimine edip kendisini değerli kılan ve kendi gibi değerli hayatlarla ittifaklar kurup yaşamak çok uzak bir kıta olmasa gerek. Tıpkı Platonun Mağara Mitosunda ifade ettiği gibi, ”Mağaranın içinde, yüzleri mağaraya dönük, zincirlerle birbirine bağlı insanlar vardı. Mağaranın duvarına yansıyan gölgelere bakarlar ve onları gerçek sanırlardı. Bir gün zincirleri çözülmüş onlardan birinin yanına, biri geldi ve o zincirlerinden boşalmış o insanı o mağaradan çıkarmak istedi. O mağaranın içindeki gölgeleri gerçek sanan direndi, gelmek istemedi, ama filozof onu sürüyerek de olsa dışarı çıkardı ve o insanın gözünü dışarıdaki güneş aldı, o an o gerçeği anladı.” O mağaranın dışına çıkmaya direnen insan güneşi gördü belki ama o mağaraya geri döndü belki de. Bazen gerçeğe direnmek ve o sahte yaşamdan kopmak istememek şu an ki hayatlarımızda olduğu gibi değil mi işte? O zaman kutsadığımız ‘Devrim’ sözcüğü nerede kaldı? Yapı yıkıcı olan, eskiyi ortadan kaldırıp yeniyi koyma ve ani, paldır küldür bir eylem neden lafta amacımızda kendi hayatımızda bu hayatı yapıp yıkmaya gelince gericiyiz. Devrim romantiktir. Yakar yıkar, yeniyi koyar, en iyi için. Yumuşaktır da, kadife gibi, başınızı yasladığınız omuz gibi. O halde, gece sorgulamalarına selam olsun…
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Felsefenin Hayatınızı Değiştirmesinin Sekiz Yolu : İyileştirme Bir filozofun söyledikleri insa...
De ki işte! “En ucuna geldiysen ne çıkar ki hayatın, gider bir de sınırın diğer tarafını işgal eders...
Felsefe Jimnastiği / Stephen Law
4 Cevaplar Kime:“Güneşi Görmek”
‘Güneşi Görmek’ Bu çok tanıdık…
He he! güneşi görenler özgürdür.Kendinde kendini gerçekleştirmek…
*********************************
Güneşi görüp güneş olanlara selam olsun.
insanın ben bilinci iki kısımdır…nevsani hissiyat ile düşünsel konumlanım….düşünsel konumlanım…insanın bebekliği ile büyüme süreci arasında netlik kazanır…ama ilk konumlandırmada ne olduğu nerede olduğu nasıl ve neden olabildiği gibi sorulara cevap verecek yetkinliği yoktur…fakat hissi varoluş onu ayakta tutan yegane şeydir…nevsani hissiyat, çocuk büyüdükçe düşünsel konumlandırma tarafından sorguya çekilmedikçe,olgunlaşma veya tyekamül gerçekleşmez….empati empati empati…..koordinatlarınızı belirleyin….çünkü aslında madde dediğimiz şey o kadar az ki dünyayı sıştıracak olsak bir küp şeker hacmine kadar sıkıştırabiliriz…..yani aslın hepimiz bir şekilde boşluktayız…ve dokunma ve engellenme hissi tamamıyle elektro manyetik kuvvetin mıknatıslanmada olduğu gibi aynı kutupların birbirini itmesi şeklinde insanı hicks parçacığının boyut kazandırdığı bir çeşit çorbada bükmektedir….ve bu çorba aslında hiçbir şeyden oluşmuş herşeydir…bir atom yok olsa şu evrende olabilecek saçmalıkları düşünebliyor musunuz?ne demişler hiç bir şey yoktan var vardan yok olmaz….peki sahiden de bir atom yok olsa veya var olsa bütün dengeler değişir miydi?Allah’ım çok fena desteksiz sallıyorum….şimdiden acil şifalar bu yazımı okuyanlara….
********************************
Hı hı, sonuçta aslında kaşık yok.
sahiden de bu yorumumun güneşi görmekle ne alakası var?biri bana anlatsın…ne olur….galiba güneş bir yıldız olduğu için bana evreni evren de kuantum teorisini hatırlattı….ve biraz saçlamak insanı rahatlatıyor…gevşetiyor….bengü döngü olayı…yoksa bengi döngü müydü?
********************************
Her şey sonsuz bir döngüyse eğer, haydi dönelim. ( Kendi ekseni etrafında hızla dönmeye başlar, sık sık nefes alıp verir. )
Ben de şu aralar tam anlamıyla “tek hücreli bir canlı” kıvamında kendi hücre suyumda dönenip duruyorum… Güneşi gördüğüm halde mağaraya dönme esareti de nedir böyle…?
**********************************
Güneşi görünce hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır artık.