
Bütün yazılmış şeyler içinde yalnız, kanla yazılmış olanı severim.
Kanla yaz… Göreceksin ki, kan ruhtur.
Yabancı kanı anlamak kolay değildir: aylak okurlardan nefret ederim.
Okuru tanıyan, artık başka bir şey yapmaz okur için.
Bir okurlar yüzyılı daha geçsin, ruhun kendisi de kokuşacaktır.
Herkesin okuma öğrenebilmesi, zamanla, yalnız yazmayı değil, düşünmeyi de bozar.
Bir zamanlar ruh, Tanrıydı; derken insanlaştı; şimdiyse, yığınlaşıyor bile.
Kanla ve özdeyişlerle yazan, okunmak değil, ezberlenmek ister.
Dağlarda en kısa yol, doruktan doruğadır: ama uzun bacakların olmalı bunun için!..
Özdeyişler, doruklar olmalı: söz söylenen kişiler de, boylu poslu olmalı.
Hava yeğni ve duru, tehlike yakın ve ruh, sevinçli hınzırlıklarla dolu… İyi uyar bunlar birbirine.
Çevremde cinler olsun isterim, çünkü yürekliyim ben.
Hayaletleri kaçırtan yüreklilik, cinler yaratır kendine… Yüreklilik gülmek ister.
Ben artık sizin gibi duymuyorum: bu altımda gördüğüm bulut, bu güldüğüm karaltı ve ağırlık, bu sizin fırtına bulutunuzdur işte.
Siz yükselmek isteyince yukarı bakarsınız. Bense aşağı bakarım, çünkü yükselmişim.
Sizden kim aynı zamanda güler ve yükselmiş olur?
En yüce dağlara çıkan, güler bütün acıklı oyunlara ve acıklı ağırbaşlılığa.
Aldırmaz, alaycı, zorlu, böyle olalım ister bilgelik… Kadındır o… Ancak savaşçıyı sever.
Bana diyorsunuz:
– Hayata katlanmak güçtür.
Yoksa ne işe yarardı sabahki gururunuz ve akşamki yerinmeniz?
Hayata katlanmak güçtür!.. Siz de çıtkırıldım olmayın öyle…
Hepimiz bulunmaz eşekler ve kancık eşekleriz.
Üzerinde bir damla çiğ var diye titreyen gül tomurcuğuyla ortak nemiz var bizim?
Doğrudur: biz hayatı severiz… Ama yaşamaya değil, sevmeye alıştığımız için!..
Sevgide her zaman biraz çılgınlık vardır. Ama çılgınlıkta da, her zaman, biraz yöntem vardır.
Ben ki hayatı severim, bana öyle geliyor ki, mutluluğu en iyi bilenler, kelebekler ve sabun köpükleri ve insanlar arasında bunlar gibi olanlardır.
Bu yeğni, budala, ince, küçük canları çırpınır görmek, Zerdüşt’ü gözyaşlarına ve türkülere salar bu.
Ben ancak hora tepmeyi bilen bir tanrıya inanırdım.
Şeytanı gördüğümde, onu ağır, derin, somurtkan, resmî buldum: ağırlığın ruhuydu o, her şey onun yüzünden düşer.
Öfkeyle değil, gülmeyle öldürür kişi. Haydi, öldürelim ağırlığın ruhunu!
Ben yürümeyi öğrendim: o gün bugün, kendimi koştururum. Ben uçmayı öğrendim: o gün bugün, kımıldamak için itilmem gerekmez.
Yeğniyim artık, uçarım artık, kendi altımda görürüm artık kendimi.
Ve bir tanrı hora teper içimde artık…
Böyle buyurdu Zerdüşt!
Friedrich Nietzsche
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
2 Cevaplar Kime:“Okuma ve Yazmaya Dair”
vuhhuuu pek coşkun bir zerdüşt bu
Bedüş gibi valla.