
“İçim kemiren hınç değil de tiksinti. Ayak takımının da aklı olduğunu görünce kaç kez usanç getirdim akıldan!
Baştakilerin bu gün “başta olmak” diye adlandırdıkları nesneyi, yani iktidarı ayak takınma peşkeş çekip pazarlığa girişildiğini gördükten sonra baştakilere sırt çevirdim!
Dilleri yabancı topluluklarda yaşadım; onların iktidar alışverişleri, pazarlıkları için kullandıkları dilleri hiç bilmeyeyim diye kulaklarımı tıkadım.
Ve bütün dünlerden, bütün bu günlerden burnumu tıkayarak, tiksinti ile geçtim: Doğrusu şu ki, bütün bu günler aşağılık yazar tayfasının pis kokusuyla dolu! Sağır ve kör ve dilsiz bir sakat gibi yaşadım iktidarda bulunan, yazı yazan, kötü şeylere sevinen ayak takımıyla yaşamaktansa, uzun zaman böyle yaşadım.
Aklım zahmetle, ihtiyatla basamakları tırmandı; sevinç sadakaları avuntusuydu onun; değneğine dayanan bir kör gibi sürünerek yaşıyordum.
Ama ne oldu bana? Nasıl kurtuldum bu tiksintiden? Bakışıma kim geri verdi gençliği? Çeşme başında artık ayak takımının bulunmadığı yüksekliklere bir kanat vuruşuyla nasıl eriştim? Tiksintim mi kanatlandırdı beni de pınarları bulma gücünü verdi? Doğrusu şu ki; sevincin kaynağını yine bulmak için en yüksek doruğa dek uçmak zorunda kaldım.
Oh, buldum onu, kardeşlerim! Burada, en yüksek dorukta, sevinç pınarı akıyor benim için! İşte bir yaşayış ki ayak takımı hiç dudaklarını değdirmedi buna…”
Bir gün şeytan şöyle dedi bana: “ Tanrı’nın da cehennemi var: insanlara beslediği sevgidir bu”.
Geçenlerde de şöyle dediğini duydum onun: “Tanrı öldü; insanlara olan merhametinden öldü Tanrı” .
Kadın gençken çiçekli bir mağaradır. Yaşlanınca mağaradan bir ejder çıkar.
Ne denli yükselirsek, uçmak bilmeyenlere o denli küçük görünürüz.
Kemiklerin, et parçalarının, bağırsakların ve damar sisteminin deri ile kaplı oluşu nasıl insanın görünüşünü çekilir hale getiriyorsa, tıpkı onun gibi ruhun heyecanlarıyla tutkuları da hiçlikle kaplıdır: Hiçlik ruhun derisidir.
Gerçek erkek iki şey ister: Tehlike ile kumar. Onun için de en tehlikeli kumar olan kadını ister.
Kendi ışığım içinde yaşıyorum: Benliğimden fışkıran alevleri içiyorum.
Uçurumları sevenin kanatları olmalı.
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Geçmiş günü beyhude yere yad etme, Bir gelmemiş an için de feryat etme, Gelmiş geçmiş masal ...
Milton Modeli Dil Kalıbı: Neden ve Sonuç
Mantık yararlıdır ve doğruluğu sağlayan savlar incelenmelidir. Şimdi, “Bu cümle yanlıştır.” tümce...
9 Cevaplar Kime:“Nietzsche Seçilmiş Düşünceler II”
Kanatları olmayan da uçurumlardan uzak durmalı.
*************************************
Kanat uçurumun kenarındayken çıkar. Yaklaş…
‘aşk bir erkeği erkek bir kadını kadın yapan şeydir aslında”
işte biz sırf bunun için aşık oluruz bizi biz yaptığı için……………..
sonmu ? sonu malum kimliklerimize döner ve hayıflanmaya başlarız …..
***********************************
Keşke aşka hükmedebilseydik.
Aşık olmayı istemek nafiledir.
Ancak aşk isterse oluruz…
ayak takımından tiksinen bu varlığın ayak takımı lakırtılarıda vardı hatırlasam yazacağım
********************************
Hatırlamalısın…
Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır
bnm favorim bu
**********************************************
Pandora’nın kutusu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus’un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.
Kadın Yunan Mitolojisinde insanlığı cezalandırmak için yaratılmıştı: Pandora. Prometheus ateşi Tanrılarından çalınca Zeus intikam almak amacıyla Pandora’yı hediye olarak yollar Epimetheus’a, yanında asla açmamasını emrettiği bir kutuyla. Fakat kusursuz bir kadın olan Pandora merakına yenilerek açar kutuyu ama Zeus tarafından içine konulmuş olan tüm kötülükler, hastalıklar, karamsar ve kötü düşünceler dünyaya yayılır. Pandora kutuyu kapatmaya çalışır yine de. Fakat kutudan her şey kaçmıştır; tek bir şey dışında: umut.
İnsanlığın cezalandırmak için yaratılmış kadının görevini yerine getirirken merakının tuzağına düşmesi dikkat çekici…
Kulaklarını,burnunu tıkasan da,sırt çevirsen de yaşıyorsun,yaşatıyorlar…
Sevinç yolunda tırmandığın tepelerden düşürmek için ellerinden geleni yapıyorlar..
İnsanların mutlulukları su gibi akıyor avuçlarından…
*************************************
Dünyaya gelmeyi biz seçmedik.
Ama hayattayız işte.
Hala nefes alıyoruz. ( Derin bir nefes çeker… Akan mutluluklarına bakıp güler… )
İki felsefeci arkadaş aynı sayfada buluşmuşlar nihayet. Bundan sonra felsefe bambaşka bir boyut kazanacak burada
***************************************
Felsefe topağı olmalı.
“Uçurumları sevenin kanatları olmalı.”
bazen kafa üstü çakılmak da güzeldir
Akmalı pekmez.
Sonra bir ögretmen, ‘Bize egitimden bahset.’ dedi.
Ve o cevap verdi:
‘Hiç kimse size, içinizdeki bilginin safaginda halen
yari uykuda olandan bir zerre fazlasini açiklayamaz.
Takipçileri arasinda mabedin gölgesinde
yürüyen bir ögretmen, size bilgeligini degil
sadece inancini ve sevgisini verebilir.
Eger gerçek bir bilgeyse,
bilgeliginin evine davet etmek yerine,
sizi kendi aklinizin esigine dogru yönlendirir.
Bir astronomi bilgini,
size uzayla ilgili anlayisindan bahsedebilir
ama anlayisini size veremez.
Bir müzisyen her yerde var olan ritimlerle
bir sarki söyleyebilir; ancak ne ritmi yakalayan kulagi,
ne de onu ekolayan sesi size sunabilir.
Ve semboller ilminde usta biri,
size simgesel alanlardan söz eder,
ama sizi oralara tasiyamaz.
Çünkü bir kisinin sahip oldugu ilham,
kanatlarini baska birine ödünç veremez.
Ve nasil herbiriniz Tanri’nin bilgisinde özgün
bir yere sahipseniz, sizin de Tanri’yi kayrayisiniz
ve dünyayi anlayisiniz tek basiniza ve size özel olacaktir.’
Halil Cibran
**********************************************
“Çünkü bir kisinin sahip oldugu ilham,
kanatlarini baska birine ödünç veremez.” durumu çok güzel özetlemiş.