
Teknolojinin gelişimiyle beraber insanoğlunun iletişim imkanları çeşitlenmiş, yer, mekan, zaman ve iletişim kavramları sosyal medya imkanlarının olmadığı zamana göre anlam açısından farklılaşmıştır. Tüm dünyayı etkisi altına alan salgın sebebiyle bu farklılaşma o denli keskinleşmiştir ki artık sosyal hayatımız neredeyse sosyal medya üzerinden kurulan iletişimlerle sürmektedir. Aslında biz henüz farkında olmasak bile insanoğlunun iletişim paradigması çökmüş ve yepyeni bir paradigma doğmuştur. Belki de bizler herhangi bir yapay zeka mekanizması vücuduna entegre edilmeden sadece kendi organik beyniyle düşünüp karar alan son nesilizdir.
Bu yeni paradigmayla beraber insanoğlu gerçeklerden soyutlanmış, klavye arkasında herhangi bir sorumluluk sahibi olduğunu düşünmeye gerek duymadan yüzyüze giremeyeceği gerçek iletişimlere klavyesi aracılığıyla sorgusuz sualsiz, dilediğini yapabileceği özgür bir alan olduğunu düşünürek girebilmektedir. Tıpkı atom bombasının düğmesine basıp milyonların ölümüne sebep olan birisinin ben sadece düğmeye bastım demesi gibi gerçeklikten bu denli bir kopmanın yarattığı tehlikenin önündeki en büyük engel ise hukuktur.
İnsan doğası gereği duygularıyla eyleyen ve bilinciyle eylemlerine mazeret uyduran bir varlıktır. Teknoloji hızla gelişirken insan doğası bu denli bir hızla değişmediği için içine girdiği illizyonun farkında olamıyor. Bu şuursuzlukla insanoğlu, güdüsel, tepkisel ve duygusal davranıp gerçeklikten kopmuş haline bilinciyle kendini haklı çıkaracak mazeretler uydurabiliyor.
İnternetin sağladığı zannedilen anonimliğin, tor sunucuların, kullan at telefonların, klavyesinin arkasına saklanıp gerçek hayatta yapamadıklarını internet üzerinden rahatlıkla yapabileceğini düşünenler hukukun sert duvarına çarptığında çok geç anlıyorlar durumu. (Genelde bir hapishane hücresi içerisinde, sosyal medya imkanı olmadığı için hakikatli bir şekilde bu konuları düşünürken bir aydınlanma yaşıyorlar.)
Bu illizyonun etkisiyle internet üzerinde hakaretler, ifşalar, serzenişler, ölçüsü kaçmış yargılar, yersiz suçlamalar, algı operasyonları, ön yargılar, güdüsel ve duygusal uç tepkiler, şantajlar, tehditler, neredeyse mahkeme salonu tartışmaları her geçen gün gerçekliği kemiriyor.
Gerçeklikten kopmamak için kanun maddelerinin hatırlatılmasının insanlığa fayda sağlayabileceğini düşünüyorum:
Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 132 Haberleşmenin Gizliliğini İhlal Suçu:
Kişiler arasındaki haberleşmenin gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu gizlilik ihlali haberleşme içeriklerinin kaydı suretiyle gerçekleşirse, verilecek ceza bir kat artırılır.
Kişiler arasındaki haberleşme içeriklerini hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (Ek cümle: 2/7/2012-6352/79 md.) İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
Tamamen hukuka uygun elde edilmiş olsa dahi, kişiler arasındaki haberleşme içeriklerinin bilerek ve isteyerek ifşa edilmesi halinde, ifşa etme suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal suçu oluşur. İfşa etme suretiyle haberleşmenin gizliliğini ihlal suçunun cezası, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 132/2).
TCK 134 Özel Hayatın Gizliliğini İhlal:
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçu, insanların birbirinin gizli yaşam alanlarına girerek başkalarının görmesi mümkün olmayan bir özel yaşam olayını saptaması veya kaydetmesi fiilini cezalandırmaktadır. Özel hayatın gizlilik alanına ilişkin ses ve görüntülerin “ifşa” edilmesi, özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun nitelikli (ağır) şeklinin meydana gelmesine neden olur.
İfşa etmek, gizli bir şeyi açığa vurmak, yaymak anlamlarına gelir. Özel hayatın gizliliği ihlal edilecek şekilde, bir ses veya özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun ağır şeklinin vücut bulmasına neden olacaktır. Suçun bu ağır halinde özel hayatın gizliliğinin ihlal edilip edilmediği başkasının duymasına veya görmesine göre değerlendirilmez. Önemli olan başkasının duyabileceği veya görebileceği şekilde ifşanın gerçekleşmesidir. Örneğin, bir parkta bir kişinin gizlice kaydedilmiş sesini dinleten kişinin bu fiili, sesi kimse duymasa bile özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun ağır şeklini oluşturur. Hemen belirtmek gerekir ki, görüntü ve seslerin ifşası, ifşayı sağlamaya elverişli araç ve gereçlerle yapılırsa özel hayatın gizliliğinin ihlal suçunun ağır şekli meydana gelir.
Fail, hem ses ve görüntüleri kayda alır hem de ifşa ederse, burda TCK md. 134/1 ve 134/2’de tanımlanan iki farklı suç oluşur. Failin her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırılması gerekir.
İnternet veya sosyal medya üzerinden özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun cezası, yani başkasına ait ses veya görüntüleri ifşa etme suretiyle suç işlenmesinin cezası 2 yıldan 5 yıla kadar hapistir (TCK m.134/2).
TCK Madde 135 Kişisel Verilerin Kaydedilmesi Suçu:
Hukuka aykırı olarak kişisel verilerin kaydedilmesi suçunun cezası, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 135/1).
Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse de 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır (TCK md. 135/2).
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu, özel hayata karşı suçlardan olmasına rağmen takibi şikayete bağlı suçlar arasında değildir. Herhangi bir şekilde suçun işlendiği öğrenildiğinde savcılık tarafından kendiliğinden soruşturma başlatılmalıdır. Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu açısından herhangi bir şikayet süresi yoktur.
TCK md. 136 Kişisel Verileri Hukuka Aykırı Verme, Yayma Veya Ele Geçirme Suçu:
Soyut bir tehlike suçu olarak düzenlendiğinden seçimlik hareketlerin yapılmasıyla suç oluşur. Suç teşkil eden hareketler nedeniyle herhangi bir zarar meydana gelmesi şart değildir.
Kişisel verileri hukuka aykırı olarak verme, yayma veya ele geçirme suçunun cezası 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıdır (TCK md. 136).
TCK Madde 220 Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma:
Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip olduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Tek Cevap Kime:“Sosyal Medya İllüzyonu ve Hukuk”
**************************