
Nihayet Oyumben’in 3. baskısı Klaros Yayınları’ndan çıktı!
Bu kitapta yıllarca askeri istihbarat biriminde görev yapmış bir askerin, zaman içerisinde uğradığı metamorfozla çaresizlik avatarına dönüşüm hikâyesini okuyacaksınız.
Çaresizliğin çarenin kendisi olduğunu keşfettiğimizde, hayatımız düşünce sistemimizle beraber değişir. Bu değişim başladığında sadece kendimiz değil, içinde var olduğumuz dünya da değişir.
Kitapta yer alan kişi isimleri sadece cümlenin özne ihtiyacını gidermek için kullanılmıştır. Kişilerin hiçbir önemi yoktur. Olaylar ise gerçek olamayacak kadar gerçektir. Sanırım geriye duygular ve fikirler kalıyor.
Onlar CaSUS dediler fakat ben asla SUSmayacağım…
Not: Kitabın bölüm başlıkları kelebeğin metamorfoz safhalarıdır.
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Duyduğu an insanda her şeyi bırakıp başka bir yere kaçma tepkisi uyandıran olaylar sık yaşanıyor. B...
Oyumben / "Neden daha sağlıklı, adil, sosyal, gelişmiş bir toplumu oluşturabilecek, önyargılardan mü...
FETÖ’yle Mücadele İçin Göreve Hazırım / Tamer Karslıoğlu
26 Cevaplar Kime:“OYUMBEN / Tamer Karslıoğlu”
Kelimelerin gücü her şeye yeter.
Kum saati ters dönsün. 
**********************************
Şu an saat yönünde fırıldak gibi dönüyor. Kum saati şaşkın.
***************************************
Sonsuzlukta yankılanan bir sessiz çığlık olsun.
Abimiz,Öncelikle yeni kitabınızın hayırlara vesile olmasını canı gönülden Yüce Allah’tan niyaz ederim…İçeriği her ne olursa olsun bir Kitap yazmış/üretmiş olan insan ertesi güne yeni bir insan olarak başlamış demektir,bu nedenle bu kitabın baskıya verildiği gün, sizin bir nev’i doğum gününüz sayılır.Bu nedenle diyorum ki:”sene-i tevellüdünüz hayır ola.” ve fakat ,akabinde ve detayında her ne kadar kitabınızı henüz okuma fırsatı bulamamış olsam da yakın zamanda ilk fırsatta satın alıp okuyacağım inşallah.bu kitabı ,sizin bir asker olarak bir TSK’da size karşı yapılan haksızlıkları ,size karşı yürütülen ATATÜRKÇÜ KOMUTANLARI ordudan atma amaçlı bir KUMPASI detaylı bir biçimde siyasi nitelikleri ile açıklamak için yazdığınızı tahmin etmek zor değil.ikinci kitabınız(kitap yazmaya devam edeceğinizi tahmin ederek) umarım FİLOZOFİK ve SOSYO-MATEMATİK veya DOĞA BİLİMLERİ yani pozitif bilimlere atıf yapan içeriklere sahip bir kitap olur.Tekrar başarılar diliyorum.
***********************************************
Değerli kardeşim ilgin ve alakan için şükranlarımı sunuyorum. Kitap özünde bir insanın metamorfoz hikayesini anlatıyor. Aslında okuyucu anlatılanları kendi enformosyon süzgeciyle değerlendirecektir ve sanırım her kişi için değişik anlamlar ifade edebilecektir. Eğlenceli anılar üzerinden anlatım yaptım. Bilinç anlatılan anıya belki gülecek belki üzülecek fakat anıların hepsini dikkatle seçtiğim için bilinçaltı bu anıların altında yatan sosyolojik ve felsefi yaklaşımlarla çarpışmaktan kaçınamayacaktır.
Durum daha çok siyaset üstü bir yaklaşımla ele alınmıştır. Siyaset maruz kaldığım siyasi oyunların anlatımından öteye geçmiyor. Çünkü bence sorunumuz siyasi değil etik. Etiğin olmadığı yerde siyasetin olması mümkün görünmüyor.
Bundan sonra yaşadığım sürece yazmaya devam edeceğim. Bu kitaptaki en büyük zorluğum anlatımların kendime değin olmasından kaynaklanıyordu. Bundan sonra belki bir distopya daha özgürleştirici olacaktır.
ben bir kitap yazsaydım,kitabıma şöyle bir başlangıç düşünürdüm:”””” Yine her zamanki sıkıcı günlerden biriydi,Ağaç ağaçtı,yol yoldu, ve zaman yine aleyhime işlemek için fütursuzca akıyordu,şansızlık ve yalnızlık gibi kelimeler yaşadıklarımı tarif etmekte eksik kalırlardı.Neon ışıklarla bezeli dükkan tabelelarının ötesinde kapitalizmi iliklerine kadar hissettiren ve bütün iyi duyguları sonuna kadar soğuran Cadedelerinde dolaştığım bu gurursuz ve haysiyetsiz şehrin sokaklarında, amaçsızca ilerliyorken birden irkilivermiştim,herşey aynı gibiydi fakat, sanki ben ben değildim.şehre yeni gelen bir yabancı bir gezgin/seyyah gibi hissediyordum kendimi ama aynı zamanda bir kaçağın polis telsizlerinde sürekli tekrarlanan hüvviyeti gibiydim,içimde hep kaçma isteği uyanıyordu ,anons ise sanki şöyleydi:”şehrimize ait olmayan bir yabancı var”.Birçok arkadaşım olmasına rağmen hep yalnız kalmaya susamış,ve kendi yoluma odaklanmış bir ruh halim vardı hayat değişken ve sürpizlerle doluydu ama artık hiçbir şey beni şaşırtamıyordu,hayatımın bıkkınlık verici özeti yüzüme de yansıyordu bütün yalınlığıyla!hatta bir ara kendimi Bir çizgi karakter olan “Max Payne” ile özdeşleştirmiş,onun “amerikan dream” karakterine özenmiştim,her şey değişir ama max payne’nin yalnızlığı ve maceraperestliği asla değişmezdi..geçici dostları vardır ama hep yalnızdır ve hep kendi kaderine yürür…ya o Mona Sax !!ahhh MONA SAX yok mu hele!!!ahhhh ahhhh MONA SAX…nerdesin MONA SAX!!!,”Böyle bir kız bulsam ben hayır demem” demiştim içimden.””””” işte böyle abimiz…sence ben de bir kitap yazmalı mıyım,daha doğrusu yazabilir miyim!bana karşı ACI GERÇEKLERİ söyleyin abimiz!!!!sizce yazmalı mıyım???Şaka tabi ki!!!
*************************************************
Güzel insan, yazmak ruhun özgürlük manifestosudur bence. Yazılarını değerlendirmek ve bu konuda fikir beyan etmek haddim değil. Ben sadece beğendiğimi söyleyebilirim.
Kelimelerin insan ruhuna dokunabilen büyülü bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Anlatmak istediğimiz bir duygu ile okuyanın anladığı arasındaki boşlukta yatar kelimenin kifayetsizliği. Bu boşluk kelimeden öncesine geçemediğimiz sürece hep var olacaktır. Çünkü anlam her zaman kelimeden daha büyüktür. Belki bir gün kelimenin öncesine geçip yeni bir iletişim yolu keşfettiğimizde çok daha farklı bir evren oluşacak. 
abi,istersen bana fazla gaz verme, vallah billah bi kitap yazarım,sonra yazarlığı katletmekten dolayı hapse atarlar beni,azmettirmekten dolayı sen de yanarsın!!!iyi niyetli bakış açından dolayı teşekkür ederim… yazmak sizin okumak bizim işimiz olarak kalsın…
*************************************
“Önce kül olmadan nasıl yeni olabiliriz ki?”
Devamlı okumalı ve yazmalı. Kelimeler tükenene kadar…
Bu ülke hiç devlet görmedi. Yani bu halk. Yoksa mafyalar çetele için Türkiye bir cennet ve iyi bir aksiyon sahası. Ülke menfaatlerini paylaşıyorlar aralarında. Halk içinse, dayısız iş yaptırılamayan, mümlünse hiç muhatap olunmaması gereken iğrenç bir şey..
************************
Belki de karanlık aydınlığın kabahatidir. Umutla ışığa ulaşacağımızı düşünüyorum.
”Bazen; gerçek ile inanç arasındaki fark o kadar derinleşiyor ki, bir şeyin değerli olduğu konusunda anlaşan insanlar, gerçekleri dile getirenlere deli diyorlardı.” (Tamer Karslıoğlu)
İşte bu yüzden, Deliler gerçeğin en saf halini ağızlarına geldiği zaman söylemekten hiç çekinmezler… Söylemekten yorulmazlar… Yalan nedir bilmezler… Bazıları istemese bile bıktırana kadar, bozuk bir taş plak gibi gerçekleri yinelerler… Taa ki gerçekleri kabul ettirene kadar… Akıllı olduğunu zanneden, ama deliler gibi cesur olamayan insanların varlığı hissedilmese de deliler var olduğu sürece gerçekleri asla saklayamazsınız…! Ya da bir başka deyişle, ”Güneşi balçıkla sıvayamazsınız.!”
Gerçekler ki, insan hayatına olumlu veya olumsuz bir etki etmek için önceden programlanmışlardır. Sizin müdahale etmeniz kutsal bir emirle yasaklanmıştır adeta.
Çünkü; Görmenizi, yaşamanızı, acı çekmenizi, kendinizle başbaşa kalıp sorgulamanız gerekenleri, yalnızlığın anlamını, inandığınız değerleri, Nedenleri, nasılları yüksek sesle haykırmanızı önceden hazırladığı için yasaktır…!
Bazen de gerçeklerin korkulu bir rüya olduğu, uyandıktan sonra pırıl pırıl ve masmavi bir gökyüzünde özgürce uçan bir kelebeğin kanat sesleri, bize gördüğümüz kabusları unutturacaktır…
Kitabın arkasındaki yasal uyarıyı dikkate alın derim.
Bu Kitabı okumak, kalıcı zihin hasarına sebebiyet veriyo…
Gerçek…
********************************************
OYUZBİZ!
Neyse ki yasal uyarı yapmıştık.
Tamer Karslıoğlu kitap yazıyor deselerdi ortaya böyle bir kitap çıkmasını beklerdim. Her bölüm, her sayfa, her satır ayrı bir güzellik barındırıyor.
Yazarlığın iyisini de yapacağını gösteren büyük insan. şaşırtmadın. zihnimize vurduğun tokatların aydınlanma yolunda rehberimiz olması büyük temennim.
***********************************
Sanırım her kelime karşılaştığı insanlarlarla reaksiyona girerek başka bir enerji haline dönüşüyor. Bahsettiğin güzelliklerin sendeki enerjiden kaynaklandığını düşünüyorum.
Atatürk’ün izinde ADAM gibi ADAMA yakışır nitelikte bir eser. Sürece tanıklık eden biri olarak kelimelerin yetersiz kaldığı durumlar. Bir ülkede değerler bu kadar kolay mı harcanır?
*****************************************
Sanırım sebepler sonuçlardan önce geliyor. Sebepleri analiz edemeyenler de süreçlere maruz kalıyorlar. Umarım yaşadıklarımızın sebepleri araştırılır ve daha özgür, daha adaletli ve refah bir Türkiye için bu yaşanmışlıklardan ders alınır.
ACI DOĞUDAN YÜKSELİR
Kitabını okudum. Mayısın kırmızı gelincikleri çoktan ölmüştü, leyleklerin gelişi daha da erkendi, Haziran ise şairlerin ölüm yıl dönümlerine gelir her zaman. Ölü ozanların en sevdiğim şiirlerini ahşap bir tahtanın üstüne çaktım. Bir Hint fakiri gibi sırt üstü uzanarak şiirlerin üzerine seni okudum. Bilirsin Anadolu adı Anatolia’dan gelir. Güneşin doğduğu yer demektir yada Güneşin önceden doğduğu ülke. Otlar şimdiden yavaş yavaş sararmaya başladı erken hüzünlendim. Şiir ise her zaman kanatır beni. Nedense Gogolü anımsadım; onun trajikomik hikayelerini ve yasaklar içinde sefil ve yalnız ölümünü. İntihar eden yazarları düşündüm. Pavese’nin gözlerine baktım. Ne çok acı vardı ve sen…. Ne çok yalnızlık vardı ve sen… Ne çok haksızlık vardı ve sen… Yaralarım kanamaya başladı , sevindim gene senin adına ne kadar çoksun!.. Bir bakıma sana benzettim kendimi ikimiz de “NEDEN ATI’NIN” sırtına binmişiz, ben onu soru işaretine benzetirim dört nal koşturuyoruz çalınan kutup yıldızımıza ama o yaklaştıkça uzaklaşıyor. Sıcaktan eriyor bal mumundan kanatlarımız. Düşüyoruz yanarak. Ama vazgeçmiyoruz çünkü yıldızlar üstümüze üstümüze geliyor. Biliyoruz gece de yalnız kalır..
Fethi Naci gencecik kızının ölümü üzerine yazacakken, 1981 Yazko dergisinde yayımlanan Artemio Cruz’un ölümü kitabından bir alıntı buluyor “Çünkü acı bize danışmaz bizim farkımıza varamaz…” “…Felaket nedir bilir misin? Ondan kaçabilmek için ne çılgınca umutlara bağlandım ben(….) Başıma gelenleri ben istemedim. Üzerime yağdı her şey.(….) İnsan yıkımını seçebileceğini sanıyorsa, hiçbir şey bilmiyor demektir. Ben yıkımımı istemedim. Yıkım beni seçti. Tokat gibi indi suratıma , her şeyi yaptım üstümden silkelemek için. Güreştim, yumruk attım, dans ettim, şarkı bile söyledim. Belki gülünç gelir ama yıkımı istemedim önceleri. ancak her şeyin engellenemez olduğunu anladığımda yatıştım. Ancak şimdi kabul ediyorum.”
Sonra şöyle diyor Fethi Naci: Gerçek acının tek ölçütü var “ölüm korkusunu yok etmesi”. hala ölümden korkuyorsanız bilin ki gerçek acıyı yaşamamışsınız. “… Bıkmışım ölümlerden ölmeyin benden önce”!..
Ölünceye kadar haksızlık ve acılara dayanmak ve yalnızlığımızla beraber direnmek zorundayız gerekiyorsa kendimizi de sırtımızda taşıyarak. Çünkü acı ve haksızlık doğudan yükselir Güneşimiz de…
Okurken kendimi yaşlı bir satir gibi hissettim. Seni de Enkidu’nun
yerine koydum. Altın sedir ormanlarındaki canavar Huvalva’yı yenebilirsin sen! Bir çok benzer düş ve düşüncelerimiz var fakat gene de söylemek isterim İstavritlerin pulu olmaz(ya varsa deme!)
Son olarak kitabını edebi açıdan da başarılı buldum(bu ne ifade eder bilemiyorum) yaşadıkların, direngenliğin, entelektüel kavrayışın sana olan saygımı arttırdı( İyi mi, kötü mü hiç bilmiyorum). Akşam oluyor. Kutup yıldızına bakacağım yerinde duruyor mu?
***************************************************************
Üzerime yağdı her şey…
Ancak şimdi yatıştım.
Artık ölüm korkum da yok.
Cesaretim olduğu için değil, yaşadığım için…
Ve biz yaşadıkça kutup yıldızımız hep olacaktır. Çünkü O hayattır. O umuttur…
Değerli Arkadaşım Tamer Karslıoğlu’nun “Oyumben” isimli başyapıt niteliğindeki kitabını bir solukta okudum. Bence tartışmasız, son zamanlarda okuduğum en kaliteli kitaplardan biri.
Keskin bir zekanın ürünü cümleler öyle ustalıkla ifade edilmiş ki, editörün ilgisizliğine dikkat bile edilmiyor.
Tamer Karslıoğlu bu kitabıyla matematik, satranç, bilişim dehalığına edebiyat dehalığını da eklemiş.
Klasik manada çok başarılı bir eser ortaya koymuş.
Kitabın ilk bölümlerinde ağırlıklı olmak üzere ancak Gogol okurken alınacak bir keyf alınmakta ve katıla katıla gülmektesiniz. Bu mizah neredeyse kitabın sonuna kadar devam etmektedir. Tolstoy gibi bir filozof – edebiyatçının düşünce yüklü satırlarını okuduğunuz hissine kapılırsınız. Biraz Gorki, Biraz Çehov. Bolca felsefe ve mantık. Berrak beyninin süzgecinden geçirdiği ve özenle seçtiği cümleleri çok değerli yorumlarıyla olması gereken bölümlere tam isabetle yerleştirmiş. Kısacası barut hakkı yüksek bir kitap olmuş.Tamer zaten okuduğunu, duyduğunu ve gördüğünü asla unutmaz.
Öyle değerlendirmeleri ve tespitleri var ki saygı duymamak elde değil.
Dış kaynaklı bir pasifize kampanyasının hedefi olmuş, talimatlı yobazların taşeronluğuyla karalanmaya çalışılan pırıl pırıl bir beyin elbette, ne pahasına olursa olsun, bir çıkış yolu bulmuş, tüm isnat edilen suçlamaları bilimsel olarak çürütmüş.
Kitapta sadece kendisine karşı başlatılan kampanya değil, aynı zamanda çok stratejik bir kurumda dahi yaşanan (yaşatılan) acı olaylar çok net bir şekilde anlatılmış. Boyacı, Kuru temizlemeci örnekleri ve sonrasında internete düşen planlar. sonrasında yaşanan sürgün ve emekli işlemleri çok değerli bir kurumun paralize edilmesi. Ve en kötüsü büyük bir özveriyle yaptığı işin artık yapılmayışı. Bunun getirdiği, getireceği sonuçlar… Kara mizah.
Yine edebi eserlerde rastlanabilecek türden önseziler, değerlendirmeler, gelecekte yaşanacak dram ve trajedinin habercisi gibi hizmet etmiş.
Onca badireye rağmen yine de Vatan hizmetinden milim şaşmamış cesur bir yürek.
İyi ki yazmışsın Tamer.
****************************************************
Komutanım bu nefis yorumunuz benim için çok değerli. Eski günlerimizi hatırladım ve duygulandım. Diyecek bir şey bulamıyorum. Siz de iyi ki varsınız.
OYUMBEN
Hanry Fabre tırttılar ile yaptığı çalışmalardan birinde tırtılları saksının etrafına yerleştirmiş ve hepsinin sürekli aynı işi yaptığı için hedeflerine ulaşamadıklarını görmüştür.Asıl deliliğin aynı işi yapıp da farklı sonuçlar beklemek olması gibi.
Kitabını okudum.Kitaptan alıntılar ile yorum yapmayı gereksiz görüyorum.Bunun yanında hemen hepimizin haberdar olduğu Kumpas ve Yargı sürecini değerlendirmek de içimden gelmiyor. Köşe yazarlarımız kitabın içinden kendi süzgeçlerinden geçirdikleri alıntılar ile ülke gündemi ile ilgili hususları kamuoyu ile paylaşıyorlar.Kitabın,ülke sorunlarına duyarlı ve ülkenin tüm bireylerini yakından ilgilendiren bir takım olayların nedenini sorgulamaları açısından çok değerli ve anlaşılır bir kaynak olarak görüyorum.
Bunun yanında ülke gündemine bomba gibi düşen ve uzun süre de yargıda kalabilmeyi başarabilmiş bu türden tarihi olayların not düşüldüğü kitapların yayınlandığı bugünlerde yayınladığın kitap ,otobiyografi kalıbından sıyrılacak olduğumuz zaman, bunca kişisel gelişim hikayelerinin yazıldığı ve insanlara yol gösterdiği iddia edilen kitaplarla kıyas edildiğinde onlardan çok daha anlaşılır ve açıklayıcı bir kişisel dönüşüm hikayesini de gözlerimizin önüne seriyor.
Yaramaz ve sorgulayan bir çocuğun hikayesini okudum.Hikayenin içerisinde kendimden birçok parça gördüğümü farkettim,aynı acıkıyor,aynı seviyor,aynı üzülüyor ve aynı soruyor ve aynı şeylere öfkeleniyor aynı şeylerden korkuyorduk … Bir ormanın içerisinde bütün iyi ve doğru bildiklerimizi daha iyi ve doğru için yaparken birden bire zamanda yolculuklar gerçekleştiriyor ve kendimizi bir ormanın içerisinde, tüm iyi şeylerin hükmünü yitirdiği ,yapayalnız kaldığımız bir cehennemin içerisinde buluveriyorduk.
Toplum içerisinde yaşayan bireylerin her birinin hayatında ayrı ayrı yaşıyor olduğu ve kendisini ”adaletsizliğe kurban gitmiş gibi” hissettiren deneyimler olmuştur.Buna bazen küçük bir çocuğun yeni taşındığı mahallesinde top oynarken,hem de iyi top oynarken oyuna alınmaması örnek gösterilebilecek iken, bazen de senin gibi ülkede gelişen olaylara etki edebilecek görevlere gelebilmiş insanların uğradığı adaletsizlikleri de kapsar.Kısaca siyaset nedeni ile kontrol dışında gelişebilen bir takım olayların kurbanı olabilir insan.Bütün bunlar değiştirilemeyecek şeyler değildir.Olay belki küçük ölçekte irdelendiği zaman bireyin kontrolü dışında gelişmiştir ancak buna etki edebilmek ve tüm bireyler için adalet kavramını etkili ve geçerli hale getirmek istiyor isek, kontrolü elinde tuttuğunu düşünenlere karşı durmalıyız.Henüz küçük bir çocuk iken duyduğum bir atasözü gibi.”Damlaya damlaya göl olur.” ve önemli bir teorinin özetini veren şu söz gibi ”taşı delen damlaların sürekliliğidir…” Başkasının çektiğini anlayamıyor isek ,kendi bıraktığımız kokunun izinden gitmek bizi hemen aynı kapıya çıkarabilecek rehberimiz olacaktır.
Kendisine güveni olan,kendi yeteneklerinin idrakinde olan ve kendi ölçüsünde bunu ispat etmiş kabiliyette de olan bir bireyin geçirdiği evreleri ,bu evreleri geçirirken ”sorgulama yeteneğinin” kendi düşün dünyasına sağladığı avantajları ve buradan ulaştığı ”felsefi değeri yüksek” sonuçlara ulaşma çabasını çok açık farkettiğim bir kitaptı.
Bir tek insan tipi ,karşılaştığı herşeye rağmen azami ölçüde kontrolü kendi elinde tutar. O da sorgulayan insandır.Olumsuz deneyimlerini ve hatta en olumlu deneyimlerini.Kendisine dayatılmış acıları ile gittikçe derinleşen asi çocuğun kendine yapılanlara karşı tutumunu çok yerinde buluyor, sesin dalga dalga yayılmalı diyorum.
Bitmedi.Yeni başlıyor…
*******************************************************
Yorumunuz beni çok mutlu etti. Özellikle “açıklayıcı bir kişisel dönüşüm hikayesini de gözlerimizin önüne seriyor.” kısmı aslında kitabı yazarken anlatmak istediklerimi çok güzel ortaya koymuş.
Evet bitmedi. Yeni başlıyor… Ve kelimeler evrene saçıldı artık…
Merhaba Tamer Bey.
Adım Mehmet. 26 yaşında, tıp fakültesinden mezun,TUS(tıpta uzmanlık sınavı)a çalışan bir gencim.Kitabınızı okudum ve inanın bana çok yararınız oldu.Kısaca anlatıyım.
Nisan 2016 da TUS a girdim ,pek umudum olmasa da, bir puan aldım.Tercih doneminde 31 tercih hakkından 1 ini kullandım ve olmadı tabiki de.Daha sonra açıkta kalan kadrolar için ek yerleştirme açıldı.Yazdığım yer dolmuştu ben de bir yere yerleşme umuduyla bu sefer 8 tercih yaptım ve yine olmadı.Ilk tercih sonucları açıklandıktan sonra olmayınca baya üzülmüştüm.İkinci (ek yerleştirme) tercihlerde açıklanıncaya kadar kitap okumaya karar verdim.Kitabı okumaya başladım ve bir baktım nerdeyse her satırın altını çizmişim,yıldızlar koymuşum,küçük notlar almışım.Ek yerleştirme sonuçları acıkladığında kutüphanedeydim.Dışari cıktım kendime bir moral tatlısı ısmarladım.Ağaçlıklı bir parka gidip kitabınızı okumaya devam ettim.Hayatın sarkaç olduğuna dair satırlara geldim ve düşünmeye başladım.Evet çok çalışmadan salınıp daha yükseğe cıkmak istemiştim ve 2 teşebbüsümde hüsranla sonuçlanmıştı.Ama okudugum satırlardan sonra olaylara daha farklı bakıyordum.Akşam aileme durumdan bahsedip çalışmaya devam edip ilk başta yaptığım tek tercihe girecegimi söyledim.Onlar beni üzgün beklerken karşılarında kararlı bir Mehmet vardı.
Diyeceğim şudur:ÇOK TEŞEKKÜRLER TAMER BEY!Hayat boyu 4. Maymun olmamaya gayret gostericem.
Sağlıcakla kalın.
**************************************************************
Sevgili Mehmet,
Yorumların benim için çok değerli.
Bence kelimeler zaman içerisinde karşılaştıkları insanlarla reaksiyona girerler ve yeni enerjiler oluştururlar. İşte sendeki bu güzel enerjinin okuduklarınla girdiği reaksiyonun sonuçları bahsettiklerin.
Eskalibur gibi olmak çaba gerektirir fakat bir defa olduğunda her şey değişir.
İçindeki o güzel potansiyelin benliğine ve tüm çevrene yayılması umuduyla.
Kendine çok iyi bak.
Çok istemiştim..Nasıl sevindim anlatamam…
******************************************
Okuduktan sonraki yorumlarını merak ediyorum.
Sayın Karslıoğlu,
Oyum Ben kitabınızı şu an okuyorum… Sorumluluklarım olmasa tüm işimi bırakır sadece okur ve bitiririm… Ama bir taraftan da bitirmeye kıyamıyorum. Bir asker kızıyım ve anlatımlarınız babamın kurumla ilgili anlatımlarıyla öyle örtüşüyor ki… Söylediği birşey var hep: Bizimkiler adam olsa bunların hiçbiri başımıza gelmezdi. Sizin başınıza bu işleri açanlar ortaya çıkarılsa, Genelkurmaya yazdığınız mektuptaki sorular cevaplansa zaten bu “kalkışma” saçmalığının arkasındaki gerçekler de çözülmüş olur ve o paralel yapı ve uzantıları da açığa çıkarılmış olur. Olur mu dersiniz?
Herşeye rağmen mutlu olmanız, mutlu olmamız dileğiyle…
*************************************
“Bizimkiler adam olsa bunların hiçbiri başımıza gelmezdi.” sözü her şeyi özetliyor. Babanıza saygılarımı iletiniz lütfen.
Değerli yorumunuzla mutlu oldum.
Darbe teşebbüsünden bir hafta önce dost kitabevinde kitabınızı görmüş ve epeyce bir incelemiş ama almamıştım. O gün olanlar bana hiç süriz olmadı sayenizde ve gidip kitabnızı alıp okudum. Elinize yüreğinize sağlık.Tabi Burak Özdemir’in 2013 deyayınlanmış olan”Şeyhtanın Son Günü” kitabını daha önce okumuştum ama işte Tanrı’nın da bir planı var ki sizin gibi insanlar sayesinde kötülüğün planları bozuluyor. Umarım çektğiniz sıkıntıların boşa gitmemiş olması içinizi rahatlatır.
*********************************************
Değerli yorumunuz için teşekkürler.
OYUZBİZ!
Çektiğim sıkıntılar boşa gitmiyor çünkü okuyan, anlayan ve anlatan birileri var.
Kitabınızı dün gece bitirdim. Müsadenizle önce yazı tekniğine dair düşündüklerimi paylaşmak isterim.
İnsana yapamayacağı şeyler yaptırır. Oysa belki herkes kendi kalp ölçüsünce seviyordur. Efsanelerdeki aşkları, aşık olmadan da yüreği büyük insanlar yaşar belki. O sebeple, şu yaşadıklarınız bire bir başka bir insanın başına gelse; aynı sonuçlara sebep olmayacaktır. Tıpkı şahitlik psikolojisinin bende travmaya sebep olurken, aynı haberleri izleyip dinleyen komşuya hiş işlememesi gibi.
O sebeple bu yolculuğu kazanımlarla tamamlamanıza, bütün bunları bizlerle paylaşmanıza çok memnunum. Acı kimi insani daha da hoyratlaştırıp, kötüleştirirken; kimisini daha da inceltip, güzellestiriyor. Bu dünyada hala çok güzel, sevilesi; uğruna gayret edilesi insanlar ve yaşanılası, bir şeyler katılası bir hayat var.
Kitap kesinlikle çok içten ve kurgu için çaba harcanmış hissini hiç vermediği halde sayısal zekası gelişkin birinin elinden çıktığı için matematiği kusursuz. Her şey çok sistemli ilerliyor. Okura, yazarın hayatının evrelerini; yazarla yaşayıp beraber büyümüş, olanlara şahitlik etmişlikten de öte birlikte maruz kalmış gibi hissettiriyor. Betimlemeler öylesine mükemmel ki, kelimelerle kusursuz görseller oluşturulmuş. Bazı bölümler okuyana, okurmuş gibi değil; tiyatro sahnesinde canlı izlermiş gibi hissettiriyor. Zannederim, bir kitabın anlatımının mükemmelliğine dair ölçüt de budur. Adulta’da bile (ki yaşananların, yaşayanın kendisi için bile anlaşılmasının imkansız olduğu; muhtemelen anlatılması en zor bölüm.) bundan şaşılmamış. Bu kitap teknik olarak gerçekten çok güçlü. Sinemayla uğraşan birilerine ulaşmasını dileyelim. Çünkü ellerinde zahmetsiz, olduğu haliyle işitsel; görselleştirilecek hazır senaryo olur ki, zaten bir repliğiniz, bir filmin en can alici cümlesi olarak toplumsal hafızada yerini almış. Umarım hikayenizin bütünü insanlarla buluşur.
Dil, MÜKEMMEL! Dizgi hataları dışında, anlatım; noktalama ve imlada bu kadar iyi bir çağdaş Türk yazar okumamıştım.(Elbette filolog ya da Türkçe öğretmeni olmadığımdan otorite sayılmam. Ancak sınava girdiğim dönemdeki, 62 OYS Türkçe sorusunun; 60 tanesini doğru yanıtlamam belki iltifat etmeye calişmadığıma ikna edebilir.) Ayrıca kitabınız bana, öğrenmeye başlayıp; İngilizce kadar iyi bir düzeye getiremediğim İspanyolca ve Almanca ile tekrar uğraşmada esin kaynağı oldu. Lisan muazzam bir nimet ve belli ki, gerçekten de bir yenisini öğrenmek; yenisinin kazandıracağı sayısız edinimlerin yanında anadilde de ifadeyi kuvvetlendiriyor. Yalnız bu kadar dil bilirken, bunlardan bir tanesinde bir şeyler anlatmak; bunu yaparken de en doğru kelimeleri bulup doğru kullanmak da apayrı bir kabiliyet… Size gıpta ettim.
Yumurta ve Larva’daki en baskın his, büyük ihtimalle masumiyet oldu. İnsan o erkek çocuğun saçlarını okşamak, zeki; cin fikirli ergenin alnını öpmek istiyor. Hayat hikayenizi ilk defa kitaptan okuyanlar, o genç adamın mezun olabilmesi için dua etmiştir eminim. Aynı zamanda tüm ayrıksı otlar, tutunamayanlar; tutunmak istemeyenler, asiler, özgür ruhlar, hizaya girmeyenler kendinden çok şey bulmuştur.Bu kısım çok güldürüyor, zaman zaman gözleri dolduruyor; hatta bazı yerlerde yaşlar artık tutulmuyor ama bu bölümlerde umut, neşe, hiç leke bulaşmamış tertemiz bir masumiyet var…
Pupa, benim favori bölümüm oldu. Her erkeğin içinde biraz kadın, her kadının içinde de biraz erkek olduğu bilimin de modern keşifleriyle herhalde artık şüphe götürmez bir gerçek. (Ki belki o taraflarımızla biraz daha iletişime geçsek, ortak hayatımız daha keyifli; dünya daha yaşanılır bir yer olacak, kim bilir?..) Bu kısımda çok eril bir enerji var. Kadın da olsanız, erkekmişsiniz ve bir erkek olarak; başka bir erkeği dinliyormuşsunuz hissi veriyor. Bölüm çok hızlı ilerliyor. Okur, izlemesi çok keyifli bir degişim ve devinime şahitlik ettiriliyor. Sanki bu genç adamla birlikte çalışıyor, emek veriyor; başarıyor ve başka hedefler belirleyip onların da üstesinden geliyormuşluk hissi veriyor. Aksiyon, hareket etme; ataletten kurtulma, yaratma, geliştirme, sonuçlandırma için müthiş bir motivasyon var orada. Psiko-sosyolojik tespitler muazzam. Hikaye örgüsünü hiç bozmadan, konuyu hiç dağıtmadan; sebep-sonuç ilişkisiyle öyle ahenkli bir tempoda gidiyor ki, her çıkışın bir inişi olacağı bilinse de insan neye uğradığını anlamadan Adulta’ya geçiyor.
Bu kısmı değerlendirmek, üzerine bir şeyler söylemek mümkün değil… Yorum yapmaktan çok susmak istiyor insan… Ki gerçekten de bir şey söylemek istemiyorum. Ama susmak da istemiyor insan… Bu davaların hiç birine, en başından beri; bir gün, bir an olsun asla ve katiyetle İNANMADIM. Bahsi gecen isimlerin ozgeçmişine, şahsiyetine; görev ve mevkilerine dair henüz bir şey bilmediğimiz dönemde bile… Ustaca seçilmis dava isimlerini ekranda her gün görürken, zihnimiz iğfal edilirken de; bir tek kez “acaba” demedim. Hiç kimsenin okumadığı gazeteler, yayınlardan isimler; olaylar hakkında doğru bilgi edinmeye calıştığımız onca senede çektiğiniz acıların çok azını sizlerle çektik. Garip olan, biz de kendi vize-vatandaşlık işlerimizin bizi bunalttığı; aramıza koca okyanusu koyduğu manevi hapishanedeydik. Sevdiklerinin özlemi nedir, aidiyet hissi olmadan yaşamak nedir; geleceğe bakıp ışık görememek nedir biraz anlıyor ama içinde ne olursa olsun gün ışığı, çıkıp dolaşma özgürlüğü olup, iftira, karalama olmayan yaşamın sizlerinki yanında cennet olduğunu düşünüyor, ama kendi adımıza mutlu olamıyorduk… Birilerinin eşinin, evladının özlemini çektiğini bilirken; dağ gibi adamların yalanla, alçaklıkla daracık alanlarda ömrünü çürüttüğü, kiminin uzağa gitmek zorunda bırakıldığı, kiminin kendi hayatını sonlandıracak kadar içinin tüketildiği bir dönemde, kendi küçük hayatının nimetlerine sevinmek, basit üzüntülerine kapılmak utanç vericiydi. Garip olan, bu insanların başına bunların hepsi bir ulus için geliyordu. Hür ve emniyette olsunlar diye. Rahat yaşasınlar, aileleriyle sıcak evlerinde her şeyden habersiz dizi izlesin; akrabalarını ziyaret edip saçma sebeplerle birbirini yiyebilsin, arkadaşlarınızın volta atacak alanı yokken, onlar 12 ayda ödedikleri tatillerini planlasın, AVMlerde gezsinler diye… Onca sene, bunları düşünmediğim bir gün olmadı. Bir asker, askerlik yapamazsa ne yapardı? Nasıl geçinirdi? Her gün bu insanların eşleri, çocukları bugün ne yediler diye düşündüm. Davalar öyle uzun sürdü ki, orada olduğum dönemde her gün televizyondan; burada makalelerden takip ederken en çok şuna hayret ediyordum. Buradan, uzaktan bakınca her şey çok daha ağır, daha olumsuzdu. Bir tanesi 2006’ya kadar uzanan davalar, ancak bu sene bitti ve aslında hiç bitmedi… Haklarınız omuzlarımızdan hiç inmiyor. Kadın olarak dünyaya gelmiş olmaya, bütün güçlüklerine rağmen bu kadar minnet duyan; bunun için şanslı hisseden birini bile, erkek olmadığı için aciz ve çaresiz hissettiren bir durum bu ağır haksızlık… Bununla beraber erkeklerin de hiç bir şey yapmamış olması, yapmaması; daha iyi hissettirmiyor…
Kitap, güzel bir içsel yolculuk… Seyr-u sefer… “Bütün bunlar neden yaşandı” diye sorabilenlerin, alacak cok güzel cevapları var içinde. Ancak bu tecrübe de aşkin öğrettikleri gibi. Aşk öyle parlatılır ki hep, araçtan çok amaç olur. Filmlerde izleyen, kitaplarda okuyan sanır ki; aşk herkesi değiştirir. Kediyi aslan yapar.
Yazının uzaması da bundandır. Siz bu milleti öyle çok sevdiniz ki, susamadınız. Bu millet de sizi çok sevdi. Ülkemizin vatansever insanları, askeri; umudu hep varolsun. Arkadaşlarınıza, ailenize kucak kucak sevgi ve selamlar!. Ömrünüz uzun olsun, daha çok yazın! Biz hep okuyacağız…
Sevgiler!
*******************************************************************
Değerli yorumunuz beni sevindirdiği kadar da duygulandırdı. Belki de kelimeler bir ruhun diğerine dokunabilme aracıdır ve ancak ruhumuza dokunulduğunda insan olduğumuzu fark edebiliyoruzdur.
Her acıya, her zorluğa, her kötülüğe rağmen insanız ve insan kalacağız.
Yazarak, okuyarak, duyguları ve fikirleri paylaşarak var olacağız.
İnsan öyle şeyler yaşıyor ki bazen, elinde sadece kelimeler kalıyor. Onlarla mutluyum. Mücadelenin en etkili enerjisini belki de kelimeler oluşturacaktır. Bilemiyorum, sadece hissedebiliyorum. Ulaşması gereken yerlere ulaşacağını hissediyorum. Tıpkı size ulaştığı gibi.
Belki de dünyayı koşulsuz sevgiyi anlatan kelimeler kurtaracaktır. Siz umutsunuz ve işte umudun gücü yaşamak için yetiyor da artıyor bile. İyi ki varsınız.
Yaşanmışlıkların her biri yaşayacak olanlara, sunulmak üzere deneyim süzgecinden geçip, acılar ve şaşkınlıklarla baharatlandırılıp, kahkaha ve sevinçlerle tatlandırıp, bilgi ve düşünüşlerle bir sofrada sunulmak için senin hayatında..
Aynada kendini ilk görüp düşmanı kahkahalarla öldürme planından son ana kadar…
Olayların getirdiği sonuçlar en iyi senaristlerin bile bir araya gelse yazamayacağı kurguları meydana getirirken insan düşünüyor ki ancak bu filmi tanrısal bir kalem yazar ve bir zihni seçer kurduğu devasa sahnede oynasın diye..
Bu zihin ki ancak o, oynayabilecek düşünselliğe sahip olmalıdır..Düşünsel tasarımı en üst seviyelerde bulunan Sen’in yaşadığımız coğrafyanın gökkuşağında vatansever bir Asker olarak en net renginde yer alman elbette bu kurgunun ince detayı.
Fiziksel olarak varlığın nerede hangi iklimde ve her kimle olursa olsun gövdenin üzerinde taşıdığın ve bir gezegen olan beyin kürende neden sonuç ilişkilerini, sorgularını analizleri ve çıkarımlarını, böyle bir zeka ve mizah duygusuyla birleştirip kelimeden ışıltıları evrene yaymanı hayranlıkla okudum..
Belki bu kelimeden ışıltılar yeni yıldızlar oluşturur ve belkide OYUMBEN yaşadıklarının sonucu değil başlangıcıdır. Seni sonsuz kutluyorum..
**************************************
Muhteşem bir değerlendirme olmuş. Belki de kelimeler bir ruhun diğerine dokunma aracıdır. OYUZBİZ!
Kitabınızı bazen gülümseyerek ama çoğunlukla kızgınlık,öfke ve üzüntü karmaşasıyla okudum. Kitabın son satırını da okuduktan sonra ilk düşündüğüm, “düşmanı güldürerek öldürme planı”ydı ☺ Sanırım yaşadıklarınıza,yaşadıklarımıza ve daha da yaşayacağımız muhtemel olan söylem ve olaylara bakılırsa düşmanın planı bizleri güldürerek öldürmek olmalı ☺
Kaleminize sağlık.. Ve evet lütfen SUSmayın.
*******************************************
Hep beraber gülebilmek için. Huzurla, mutlulukla, keyifle gülebilmek..
Asla SUSmayacağım! Son nefesime kadar.
Yılların yazarlarından birisi gibi muhteşem yazmışsın kardeşim, eline yüreğine sağlık. Hepsine katılıyorum. Tanınmış yazarlar halt etmiş, çok etkilendim. Allah her şeyi gönlüne göre versin, kötülerden korusun.
****************************************
Beğenmenize çok sevindim. Teşekkür ediyorum.
Yaşam denilen boyutun kendi yönetim ve denetimimizde olmadığını,pek çok karmaşık dokunun hayatımıza etki ettiğinin,.sistemle ilgili bildiğimiz pek çok şeyi gözler önüne seriyor kitap.Otobiyografi tarzında zevkle ve şaşkınlıkla okudum ve okumalısınız diyorum.
**************************************
“‘Hayatın kontrolü benim elimde!’ dediğimizde, bir an için sessizleşmeyi başarabilsek ve kulak kabartırsak ilahi bir kahkaha duyacağımızı düşünüyorum.”
Kahkahalara boğulurken gözünüzden yaş gelmesine ve gözünüzden akan yaşlara engel olamazken delirircesine kahkahalara boğulmak uğruna okuyun, bu gerçek ve hepimiz adına yaşanmışlık hikayesini okuyun ki bugünlere gelme nedenlerimiz nedir analiz edebilin. Keskin bir zekanın, ustaca mizahi bir üslupla kelimelere aktarılışını, yüreğinize dokunuşunu keyifle izleyin. Kurnazca ve kanunsuzca şahsına yapılıyormuş gibi görünen kumpasların aslında hepimize yapıldığının ve tüm bu badireler yaşanılırken bir insanın metamorfoza uğrama hikayesinin hepimizin hikayesi olduğunun farkındalığına varın. Bu coğrafyanın sorunlarına duyarlı ve ülkenin tüm bireylerini yakından ilgilendiren bir takım olayların nedenlerini ‘sorgulamaları’ açısından çok değerli ve anlaşılır bir kaynak olduğunu söyleyebileceğim bu kitap aynı zamanda içinde bulunduğumuz bu kaotik günlerde hayata sımsıkı tutunmamızı, akıl tutulmalarımızın üstesinden gelmemizi sağlayacak türden bir eser.
*************************************
OYUZBİZ! diyorum.
Sevgili OYUM BEN, kitabı bitirdim sonunda. Okurken yakın dönemi bir kez daha yaşadım. Çok önemli bir belge öncelikle, çünkü bir ülkenin elan yazılan tarihi ve makus kaderiyle bir arkadaşın kaderinin ve kişisel öyküsünün içiçe geçmiş örgüsü bu. Bir arkadaş diyorum ancak bir subayın üstelik ender nitelikleri olan iyi yetişmiş bir subayın arkadaşlığına mazhar olmuştum. Kitabın bir diğer özelliği ve bence çok önemli özelliği satırlarında aktardığın gibi içsel bir bilişle seçtiğin oyum ben isminin nasıl tecelli ettiğini çok ince detaylarla, süreçte nasıl oluştuğunun sergilenmesi. Bir adamın ergenliğin başında girdiği bir camiada, ki askerliği inanılmaz güzel aktarmışsın,, bir torna tezgahında işlenir gibi işlenmesi ve donatılması ile ilerleyen zamanda yaşadıklarıyla bu donanımı, kodları nasıl terk ettiğinin farkındalık dolu öyküsü. O’ olabilmek için yolu geriye doğru yürüyen, farkındalıkları ve bilincinin her aşamada gelişmesiyle kabuklarından soyunan O. DÖNEMİN VE FETÖNÜN NASIL BİR SARMALLA ÜLKEYİ TARUMAR ETTİĞİNİ ÖĞRENMEK İSTEYENLER OKUMALI, ANCAK VE ANCAK, KENDİ OLMAK, ÇIPLAK KALMAK, OYUM BEN DİYEBİLMEK İÇİN BİR REHBER ARAYANLARIN DA OKUMASI GEREKEN BİR KİTAP. Çok az kitabın yazarı gerçek kişiliğiyle örtüşür. Genelde yazarlar kendilerini kurgular ve idealize eder. Ben seni tanıdığım için az bile yazmış dedim
Özellikle yumurta ve pupa aşamalarını okurken çayları püskürttüm, Kahkahalarım diyafram ve gırtlağımı acıttı. Zekan, neşen, enerjin ve pozitif bakışın
Gözümün önüne geldin dost
Bir Bahçeli gününde o kahkahaları ve enerji patlamasını hatta o nedenle oluşan doğal gaz kaçağını hatırladım
O günlerde paylaştıklarımızda zaten son zamanların başıydı. İlginç zamanlardı. Birilerinin istifa haberini merakla bekleyip de hayal kırıklığına uğramıştık. Bilmiyorduk daha arkadan neler geleceğini. Bunları sen yaşadın ülke yaşadı, sana ve bedel ödeyen herkese sevgimle teşekkür ediyorum . İyi ki yazdın bunları. Bunları yaşamayı seçtiğin ve yoluna bu taşları döşediğin için yürekliliğini de ayrıca kutlarım. Nasıl çıkacak yoksa karanlıklar aydınlığa. Berr
***********************************
Kesinlikle OYUZBİZ! Her şeye rağmen gülebilenleriz. Çünkü Nazım’ın da dediği gibi “Gülmek adaleti bozuk düzene en büyük küfürdür.”
İyi ki varsın. Değerli yorumun beni mutlu etti.
Bazı kitaplar vardır sizi sadece misafir olarak dahil ederler hikayelerine. O hikayeler içerisinde misafir olduğunuzu aklınızdan bir türlü çıkaramazsınız;
Sanki içeriye buyur edilmiş ancak ayakta kalmış bir ziyaretçinin huzursuzluğu oluşur zihninizde,telepati kurmak hayaldir artık o hikayeyle….
Ama bazı kitaplar da vardır daha içeri adım atar atmaz sizi sarıp sarmalar, çepeçevre kuşatır.
Fazla gayret sarf etmenize gerek yoktur kendini size anlatır.O anlattıkça yaşanan telaşta,sevinçte,hüzünde sizindir artık.Okudukça çoğalırsınız,
çoğaldıkça büyürsünüz.Hikayenin içerisinde kalıp tekrar ve yeniden başlamak istersiniz.Artık kitap size değil siz kitap’a ait olmuşsunuzdur
İşte ”Oyum ben” kitabıda benim için tam olarak böyle bir kitap oldu.
Hayatın dönüştürücü deneyimine karşı ,insan kalmayı başarabilen;yaşamın en dip karanlıklarına sürüklense bile ,simurg misali küllerinden yeniden varolabilen
bir adamın uyanışına şahit oldum kaleminizde.”Sözler kalpten çıkarsa kalbe kadar ulaşır, ağızdan çıkarsa kulaktan öteye gidemez” der bir arap atasözü;
Siz de kitabınızda kendinizi öyle güzel , öyle samimi ve içten anlatmışsınız ki başka bir yüreğe dokunmaması imkansız gibi..Sizi tebrik ediyor ve kutluyorum.
Kitabınız cep kitabı olarak çıkmalıydı bence. Aynı acı ve duyguları yaşayan yada hisseden insanların ihtiyaç duydukları bir anda hemen ceplerinden çıkarıp tekrar ve tekrar okumak isteyeceği rehber
niteliğinde bir kitap çünkü ….Bacon demiş ki ;” Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil , hazmettiklerimizdir ;Bizi zengin yapan kazandıklarımız değil , muhafaza ettiklerimizdir ;
Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil , aklımıza yerleştirdiklerimizdir”.Ruhumuzu ve kişiliğimizi yıpratan bu dünyada, daha güçlü durabilmemiz için daha çok şey öğrenmeliyiz belkide…
Sizin hayatınız ve yaşadıklarınızda ,akla yerleştirilmesi gereken doktrinlerle dolu;bu kitap sadece bu yüzden bile alınıp,okunabilir.
Bugün okuduğum bir makale yazısında ,Montesquieu’nin ülkesindeki siyaset;hukuk ve toplumla ilgili görüşlerini açıklayan bir paragrafta şöyle diyordu;
”DoğruIuk ortadan kaIktımı, yükseIme tutkusu bazı yürekIerde yer buIabiIir, cimriIik ise bütün yürekIeri sarar, istekIer konu değiştirir,
dün söyIenen bugün söyIenmez oIur, yasaIar içinde özgürken, yasaIara karşı özgür oImak istenir, her yurttaş sahibinin evinden kaçmış bir köIe gibidir.
AhIak öğüdü baskı, kuraI boyunduruk oIur, dikkatin yerini korku aIır.. Eskiden herkesin maIı kamunun hazinesi iken şimdi kamunun hazinesi şunun bunun maIı oIur.
Bu durumda artık cumhuriyet cansız bir bedendir ve artık güçIü oIan kendisi değiI, birkaç yurttaştır ve herkes kendi çıkarı peşindedir.’
Ülkemin şu an ki durumunu yüzyıllar önce yaşamış bir adam özetlemiş adeta; Yalakalığın getirisinin,dürüstlüğün getirisinden daha fazla iş yaptığı bir ülkede
siz çaresizliğinizi çareye dönüştürebildiyseniz kahramansınız benim gözümde ; Ne mutlu sizi tanımak ,kelimelerinize yol arkadaşı olmak.Ne mutlu pencerenizden bakabilmek
umuda ve inanmak hayallerimizin bir gün gerçek olacağına…Kaleminiz hiç tükenmesin; siz hiç SUSmayın Sevgiler
“İnsanlıktır bu… Kat kattır, en sağlam, en güzel mücevheri en alttadır,
soydukça insanlığı, kabuğundan soydukça, bir kat, iki, üç, dört, beş kat, gittikçe aydınlanır insanlık, güzelleşir.
Çirkin olan insanlığın en üst kabuğudur.
Adam olan hem kendi kabuğunu, hem insanlığın kabuğunu durmadan soymaya çalışır. Soydukça ortalık aydınlanır, soydukça…”/Yaşar. Kemal
************************************
Yorumunuz beni çok mutlu etti.
Kabuğum içimde doğdum ben. Hayat kat kat soydu ve artık çırılçıplağım.
Çırılçıplak paylaştım, paylaştıkça çoğaldık. İşte şimdi OYUZBİZ!
Sizin kitabı okumadan önce birşeyler duyyordum ama meselelerin bu derece olması ve bizi aydınlattığınız için teşekkürler. Memleketi bu duruma getirenler utansın, bizde sizin gibi görevimizi yapmaya çalıyoz. Hayat zor olduğu kadarda güzel. Kitabınızı çok beğendim emeğinize sağlık. Selametle kalın
**********************************
Değerli yorumunuz için teşekkürlerimi sunuyorum.
Merhaba
Ben, daha önce, başka bir sosyal platformda kitabınız için yaptığım yorumu burada da yinelemek istiyorum.
Satırlarının üzerinden tekrar tekrar geçilmesi gereken, her tekrarda yeni bir farkındalığa kapı açan, sayfanın birinde size kahkaha attırırken hemen sonrasında göz yaşlarına boğan, son derece içten yazılmış, mutlaka okunması gereken kitap.
Emeğinize, yüreğinize sağlık.
Umarım yazmaya devam edersiniz.
*****************************************
Değerlendirmenizden mutlu oldum.
Yazmak benim için ruhun özgürlük manifestosu gibi.
Var olduğum sürece susmayacağım, yazacağım.
Çok teşekkür ederim.