Sisifos Söyleni.

Anlamsız bir evren içerisinde anlamı nasıl olumlayabilirsin? Albert Camus Sisifos Söyleni’nde bunu göstermiştir. Sisifos tanrılar tarafından bir kayayı dağın tepesine çıkarmakla cezalandırmıştır. Her çıkarışında kaya geri yuvarlanır ve bu durum sonsuza dek devam eder.

Camus kitabına bir soruyla başlar ve devam eder: “Hayatın yaşamaya değer olup olmadığını yargılamak felsefenin temel problemine cevap vermek anlamına gelir.” Sisifos, meydan okurcasına faydasız işine bir anlam vermeyi seçer ve bu şekilde o iş anlam kazanır.

Ancak Camus`ye göre bu kısır döngüyü trajik yapan Sisifos’un her deneyişinde tekrar düşeceğini bile bile taşı çıkarmaya gayret etmesidir. Camus saçma kavramını burada kurar; yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Aslında Camus, en büyük uyumsuz kahraman Sisifos üzerine saçma`nın farkındalığının tarihsel gelişimini anlatır.

Belki de; tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.

Belki de doğarken, hepimiz yaşamla cezalandırıldık!

Evet belki de mutluluğun sırrı saçmanın anlamsızlığını keşfetmemizdir.

Sevip istediğimiz bir hayatı yaşayamıyorsak, yaşadığımız hayatı isteyip sevmeye ne dersiniz?

Bilgi Paylaştıkca Çogalır...

12 Cevaplar Kime:“Sisifos Söyleni.”

  1. yaşamın saçmalığını örtbas etmek için,inançlar,erekler,kavramlar,felsefe,dinler üretti insanoğlu…hala da ısrarla bunu yapıp genişlemeye devam ediyor.olmayan şeyler üzerinde kafa patlatıyor.oysa sade ve basit.insan doğasında ise güçlükle karşılaşıp var olmaya anlam katma çabası var.öğrenilmiş bir şey.hepimizin damarlarındaki asil kanda mevcut:))bir şey ne kadar zorsa o kadar anlamlı,ulaşılması gereken arzu nesnesidir.kayayı oraya sürümek zordur ,öyleyse anlamlıdır.rahmetli Aristo’nun kulakları çınlasın:))
    elinde ne varsa onu sev.sade ve basit olsun…güzel slogan…

    ****************************

    Evet çok başarılı bir sloganmış. :)
    Hayat beni sadeleştirmeden ben onu sadeleştirmeliyim.
    Deniyorum fakat bu sefer de evren içler dışlar çarpımı yapıyor. ehi.
    Niçe yazgını sev (amorfati) demiş. Şimdi onu deneyeceğim. :)

  2. en sevdiğim laflardan biridir.amor fati.bazen zorlasa da severim…önüme ne düşerse onu sevmeye kabullenmeye hazırım.büyük zeka denizinden payıma düşen neyse razı gelmek isterim ondan.paradigmalarımı ekarte ettiğimde, belki benim için sade ve kolay olanını göndermiştir:)

    ********************************

    “Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
    Güneş onu yakıp kavurur.
    O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
    “Ol” der Tanrı. Güneş oluverir.
    Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
    Bulut olmak ister. “Ol” der Tanrı. Bulut olur.
    Rüzgâr alır götürür bulutu, rüzgârın oyuncağı olur.
    Rüzgâr olmak ister bu kez. Ona da “Ol” der Tanrı.
    Rüzgâr her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
    Her şey karşısında eğilir.
    Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
    Ordan esen burdan eser, kaya banamısın demez!
    Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
    Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı…
    Sırtında bir acı ile uyanır….
    Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. ..”

  3. hahahahaha,eyvallah…

    *****************************

    Hayat bizle oynamaya bayılıyor. :)

  4. Anjelika says:

    :selamat

    ****************

    :cendol

  5. Asitavandas says:

    KADERİNİ DEĞİL KAYANI SEV!

    Kral Midas bilge Silenos’u uzunca bir süre ormanda kovalamış, ama yakalayamamış. Nihayet, bir gün eline düştüğünde sormuş Silenos’a kral, insanlar için en iyi ve en mükemmel şeyin ne olduğunu. Kaskatı ve kıpırtısız durarak susmuş bilge cin, kral tarafından zorlanıncaya kadar; sonunda kulakları çınlatan bir kahkahayla birlikte şu sözler dökülmüş ağzından: ” Zavallı, bir günlük ömürlü tür, rastlantının ve kederin çocukları, duymamanın senin için en hayırlısı olduğu şeyi söylemeye niye zorlarsın beni? En iyi şey senin için tamamen ulaşılmazdır: Doğmamış olmak, var olmamak, hiç olmak. En iyi ikinci şey senin içindir. en kısa zamanda ölmek.”
    Camus da aynı şeyi söyler, ikincisini yani: İnsan yaşamındaki en temel sorunun intihar olduğunu…

    Bir günlük ömürlü tür insanoğlunun kısa yaşam periyodundaki dalgalanmalara bakıldığında; Camus’a hak vermemek mümkün değildir, Silenos’a da. Soruna ancak sonsuzluk açısından baktığımda; evrilmiş bir aklın Sisifosunun, Girit kralı kurnaz Sisifofun aklından ve benim bugünkü aklımdan daha farklı daha yetkin olabileceğini anlıyorum. Bilmiyorum “o” evrilmiş akıl Camus’a ya da Kral Midas’a nasıl yanıt verirdi. Sadece bu yanıt için yaşamaya değebilir.
    TANRILAR VE CEZALARI
    Tanrılar’ın cezalarıda, ödülleride hep sonsuzca olmuştur. Sisifos kayayı sonsuza dek tepe’ye kadar çıkarıp tekrar düşürecektir. Promethus’un ciğerini kartallar sonsuza dek parçalayacaktır. Cennet de cehennem de sonsuzcadır. Her şey değişirken Dünya ve evren ve yıldızlar ve kozmoz ve zaman ve ışık; bütün bu değişimlerin sahibi Tanrı, nasıl olurda değişmeyen bir ceza ya da ödül verebilir? Bir günlük ömürlü insanı nasıl sonsuzca değişmez bir ödül ve ceza ile karşı karşıya bırakabilir? O’da eğer sonsuzca Sisifos’un başında bekleyecekse bu kendine de bir ceza değilmidir?…
    Eğer böyleyse; kaderimi sevemem, kayamı severim daha iyi. Kaya güneşin altında yuvarlandıkça sertleşip mükemmelleşecek ve dağ aşınacaktır elbet. Tepe bir gün düzleşecek ve bir gün Promethus’un zincirleri kopacaktır.Zeus öldü, Sisifos yaşıyor hala “KAYASI KAYAMIZDIR….”

    ************************************

    Camus’a göre “tek felsefi sorun intihardır”. Camus’nün sorunu, yaşamın yaşamaya değip değmediği sorunsalı üzerine kuruludur. Ancak Camus bir intihar savunusu yapmaz, bunu felsefi bir sorun olarak irdeler; onun görüşü, insanın kendini öldürmesi mümkün olmasına rağmen yaşamak durumunda oluşuyla ilintilidir. Sisypos Söylencesi adlı kitabında Camus, intihar ve saçma kavramları bağlamında yaşamı değerlendirir. Hayat aslında yaşamaya değmeyecek kadar saçmadır, ancak bununla birlikte yaşamak gerekir. Camus, ” tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter. ” diyerek intiharı haksız çıkartır.
    Bu arada Tanrı için ceza söz konusu değildir. Zira Tanrı’sı olmayan tek şey Tanrı’nın kendisidir.
    Bi de kayamı seviyorum, keşke her aşağı düşüşünde üzerimden geçmese. :))

  6. Sonucta elimizde ne varsa onu en iyi sekilde kullanmaliyiz. Bu hayatin tekrari yok cunku.
    Kucuk seylerle mutlu olmaya calismali, onemsiz seyleri gormemeliyiz…

    ***********************************

    Belki de hayat bir defalık olduğu için bu kadar değerli.
    Tek kullanımlık bu hakkı iyi değerlendirmek gerek. Şimdi mutlu olmalıyım. ehi. :)

  7. “Sevip istediğimiz bir hayatı yaşayamıyorsak, yaşadığımız hayatı isteyip sevmeye ne dersiniz?”

    Başka çare var mı zaten?

    *********************************

    Sevmeden istemeden yaşamak. Çaresizce bir çare.

  8. misafir says:

    bile bile lades demek… Thinking ne kadar zavallıyız aslında…

  9. Bildiğimizi bilmiyoruz sadece.

  10. – “Belki de; tepelere doğru tek başına didinmek bile bir insanın yüreğini doldurmaya yeter.”

    O didinme anlamlı bir amaç uğruna, kendi bilinç ve kontrolümüzde (dışarıdan zorlama ve müdahale olmaksızın) yapılsa yüreği doldurmakla kalmaz ruhu huzur mabedine çevirirdi eminim.
    Ama saçma sapan “tanrıların!” anlamsız cezaları yüzünden sisifos gibi didinmek sadece öfkeye sebep oluyor.

    Spinoza’nın tanrısı daha anlamlı geliyor. En azından “neden bizimle bu oyunu oynuyorsun?” şeklinde sitem edeceğim anlayışta “yaratan, yazan, yöneten ” bir tanrı anlayışı yok. Aksi taktirde “yazan sensin, oynayan biz. Sonucu da baştan biliyorsun öyleyse neden bu ceza? Bizim gibi minicik yaşam formlarıyla oynamak sana yakışıyor mu ” şeklinde sitemlere başlıyorum.

    * * *

    – “Sevip istediğimiz bir hayatı yaşayamıyorsak, yaşadığımız hayatı isteyip sevmeye ne dersiniz?”

    Bireysel yaşantımızda mümkün. Neleri hayal edip nelerle yetinmedik ki çoğumuz. Üstelik mutlu olmayı da başardık bir şekilde.

    Ancak bizi asıl mutsuz eden ve isyana/ümitsizliğe sürükleyen içinde yaşadığımız sistemin(!) getirdiği anlamsızlık, adaletsizlik, hoyratlık döngüsünü kırabilecek potansiyele sahipken durup kenardan korkaklar gibi seyretmek…

    Bu yaşamak zorunda bırakıldığımız hayatı ne istiyorum ne de seviyorum. Kabullenmem mümkün olmadığı için iç çatışmalar yaşıyorum/yaşıyoruz.

    Beş para etmez insanların tanrı rolü oynamasını izlemek ve tüm değerler alt üst edilirken eli kolu bağlı kalmak acı verici.
    Pozitif bir yorum yapamadığım için üzgünüm. Clover

    Selamlar ve sevgiler.

    *********************************************

    Belki de ne pozitif ne de negatif olmamız gerekiyordur. Spinoza’nın önerdiği aklın klavuzluğunda zorunluluğun ne anlama geldiğini kavradığımızda hayat daha yaşanılır olabiliyordur belki de. :)
    Somerset Maugham’un Of Human Bondage kitabında Philip’e Spinoza’dan dersler veren şair Cronshaw şöyle diyecektir: Herkesin kendisini evrenin merkezi sandığı bir toplumda yaşıyoruz… Böyle bir dünyada, katlanılabilir bir hayat sürebilmek için, idealleri bir yana atıp, insanlığın kaçınılmaz bencilliğini kabullenmek gerekir. Herkesin kendisi için yaşadığını bir kez içimize sindirdikten sonra, hemcinslerimizden daha az şey bekleriz. Bizi artık hayal kırıklığına uğratamayacakları için, zevklerinden başka hiçbir şey düşünmeyen bu insanları daha çok sevebiliriz ya da en azından onları hoşgörebiliriz… Cronshaw’a hak veren Philip, bu söylenenlerden yola çıkarak, kendi kendine aynı soruyu soracaktır: Ödev, iyilik, güzellik böylece çöpe atıldıktan sonra, ne için dünyaya geldik? Hayatın anlamı nedir?
    Philip’in saygı duyduğu bir tek şey kalmıştır; o da Conatus ( Spinozanın varolma direnci/gücü olarak ifade edilebilecek kavram.) temelli bir Spinozacı hak anlayışından başka şey değildir: Var olmak için verilen mücadelenin azameti ve bundan çıkan kural ya da Güç eşittir Hak. Bu kural çerçevesinde Toplum, yasalarıyla insanın karşısına dikilir. Kendisi için yararlı olan davranışları, eylemleri erdemli sayar; zararlı bulduklarını da kusurlu… Bu toplumu kabullenmek zorundayım, çünkü kendini korurken beni de koruyor ya da beni koruyorsa bu toplumu kabullenmek zorundayım. Ama onun yasalarına boyun eğmemin nedeni onları doğru bulmam değil, yalnızca Zorunluluk’tur. Toplumun kendini korumak için yaptığı yasaları çiğnersem beni hapse atabilir ya da ortadan kaldırabilir. Buna gücü, demek ki hakkı vardır. Ama buna karşılık, onun yasalarına karşı geldiğimde, kendimi suçlu hissetmem… İyinin ve kötünün bunun ötesinde anlamı yoktur. Günah mı? O da özerkleşmiş bir insanın asla saygı göstermeyeceği bir önyargıdır. Vicdan mı? İnsanın kafasında, onun aleyhine ve toplumun lehine çalışan, insanın kendisini düşmanının yararı için feda etmesini sağlayan bir hainden başka şey değildir…
    Philip hayat yolculuğunda, bir rehberin ardında sürüklenen turistlere küçümseyerek bakan biri olmuştur artık. Bu yolculukta, özerkleşmiş insan için tüm değerlerin içi boşalmıştır. O ancak kendisine haz veren şeyi yapabilir ve yalnızlığı içinde, dünyanın neden yaratıldığına, insanın neden var olduğuna ilişkin soruyu yalnızca kişisel bir cevap bulabilir. Kimse ona bu sırrın ardında yatan şeyi söyleyemez. Mutlak özerkliğin yolu, insanın hayatın anlamını kendinde bulmasından geçer.
    Philip alabildiğine özerkleştiğini hisseder ilk kez. Önemsizliği güce dönüşür. Bu saçma yazgıya kafa tutabileceğini kavrar. Dünya üzerinde çok kısa bir süre için atılmış şu İnsanlık sürüsünde, küçücük varlığıyla yine de çok güçlüdür. Kaostan hiçliğinin sırrını çekip almıştır: Hayatın sürekliliği içinde, kaynağı olmayan bu nehir gerçek olmayan bir okyanusa akıp giderken, üstündeki yolcular kendilerine en uygun, ama farklı çözümleri bulacaklardır. Evlenmek, çoluk çocuğa kavuşmak, ekmeğini kazanmak gibi… ya da mutluluk, başarı ümidi beslemeden, serbest irade yanılsamasına da kapılmadan, sıradan kusurları ve tutkuların üstüne çıkarak, Zorunluluk içinde özerkleşmek….

  11. Bir çok kitabın sayfalarca anlattığını net bir şekilde, özet olarak derleyip, ifade etmişsiniz; gerçekten teşekkür ederim.

    “Herkesin kendisini evrenin merkezi sandığı bir toplumda yaşıyoruz… Böyle bir dünyada, katlanılabilir bir hayat sürebilmek için, idealleri bir yana atıp, insanlığın kaçınılmaz bencilliğini kabullenmek gerekir. Herkesin kendisi için yaşadığını bir kez içimize sindirdikten sonra, hemcinslerimizden daha az şey bekleriz. Bizi artık hayal kırıklığına uğratamayacakları için, zevklerinden başka hiçbir şey düşünmeyen bu insanları daha çok sevebiliriz ya da en azından onları hoş görebiliriz…”

    Bu anlayışın, bencil olsa da bilinçli olarak diğer bir canlıya fiziken veya ruhen zarar vermeyen insanları işaret ettiğini düşünüyorum.

    Yoksa zevkleri için dünya malını mülkünü yağmalayıp, idaresinden sorumlu oldukları insanları açlığa ve adaletsizliğe mahkum edip, doğayı katledenlerin bencilliğini kabul edip hoş görmeye çalışmamız mümkün değil sanırım.

    Bireysel ilişkiler konusunda ise kesinlikle : “less expectations more happiness.” kuralına inananlardanım.

    * * * *

    Conatusu tam anlamadan duyguları analiz etmeye cesaretim yok. Yanlış yorumlar yapmak istemiyorum.
    Bu konuda bir şeyler yerine oturmuyor benim anlayışımda, ters geliyor
    şimdilik.
    Zorunluluktan boyun eğmek ya da öyle görünmek…

    Bu şekilde özerkleşebiliyor mu insanoğlu? Question

    Bu konuda yazmadan önce daha çok okumak istiyorum.

    Kimbilir belki de matrixin hala diğer tarafından baktığım ve bilgi eksiğim olduğu için anlama konusunda zorlanıyorum. Smile

    ********************************

    Spinoza’nın Zorunluluk kavramını bir kaç cümle içerisine sıkıştırmak çok doğru olmayacaktır.
    “Yoksa zevkleri için dünya malını mülkünü yağmalayıp, idaresinden sorumlu oldukları insanları açlığa ve adaletsizliğe mahkum edip, doğayı katledenlerin bencilliğini kabul edip hoş görmeye çalışmamız mümkün değil sanırım.” derken ne anlatmak istediğinizi anladığımı düşünüyorum.
    Zihinsel ihtiyaç hissetmeyen, hakikate karşı merak duymayan varlığa insan diyemiyorum. Zihinsel ihtiyaçların en zorlusu nasıl anladığımızı anlamak olsa gerek.
    Ben, Spinoza’nın 1600 lü yıllarda, içkin, rasyonel, her önermesini birbirine tutarlı bir şekilde bağlayan ve geometrik düzene sadık kalarak önermelerini kanıtlayan yaklaşımıyla, sadece kendi aklından istifade ederek, kendi anlama yeteneğiyle, insan zihninin belki de ulaşılması en zor, en sarp kayalıklarına diktiği Etika’sına sürüne topallaya ulaşmaya çabalıyorum sadece. Ne tuhatır ki, sanki ben oraya yaklaştığımı zannettikçe uzaklaşıyor benden. :)
    Belki de sadece evren değil, fikirler de tıpkı evren gibi hızla genişliyordur.
    Hal böyleyken Conatus dahil Spinoza’nın yaklaşımını burada size sadece kısa bir cevap olarak sunma cesaretim yok. Zira O’nun oluşturduğu kavramlarla gündelik hayatı anlamlandırmak için kullanacağımız her argüman anlamları indirgemekten öteye geçemeyecektir. Onun eserini tek başımıza kavramaktan başka çaremiz olduğundan da şüpheliyim. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Amor Intelictualis Dei kavramı bence Spinoza’nın metafiziğinin hem çıkış hem de varış noktasıdır. Oraya ulaşan insan için kederli duygular sadece anlaşılıp kabul edilmekle kalmayacak, saf aklın oluşturduğu bu kavrayışın kor ateşinde hepsi buharlaşabilecektir.

  12. Sizi gayet iyi anlıyorum. Spinoza’nın felsefini, kavramlarını dar kalıplarla doğru tartışmak mümkün değil; yüzeysel bakıştan öteye taşımayacaktır konuyu.

    Sizin mütevazı tabirinizle “sürüne topallaya” ulaştığınız noktaya ben ulaşmak şöyle dursun, kilometrelerce öteden ve perdeler arkasından bakış atabilmek için uğraşıyorum. Smile

    -“Amor Intelictualis Dei kavramı bence Spinoza’nın metafiziğinin hem çıkış hem de varış noktasıdır. Oraya ulaşan insan için kederli duygular sadece anlaşılıp kabul edilmekle kalmayacak, saf aklın oluşturduğu bu kavrayışın kor ateşinde hepsi buharlaşabilecektir.”

    Umalım ve dileyelim öyle olsun. Smile

    *****************************************

    Deniyorum ve sanırım oluyor da. :)

Cevap Yaz

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

[+] kaskus emoticons nartzco

İfade eklemek için tıklayınız.

SmileBig SmileGrinLaughFrownBig FrownCryNeutralWinkKissRazzChicCoolAngryReally AngryConfusedQuestionThinkingPainShockYesNoLOLSillyBeautyLashesCuteShyBlushKissedIn LoveDroolGiggleSnickerHeh!SmirkWiltWeepIDKStruggleSide FrownDazedHypnotizedSweatEek!Roll EyesSarcasmDisdainSmugMoney MouthFoot in MouthShut MouthQuietShameBeat UpMeanEvil GrinGrit TeethShoutPissed OffReally PissedMad RazzDrunken RazzSickYawnSleepyDanceClapJumpHandshakeHigh FiveHug LeftHug RightKiss BlowKissingByeGo AwayCall MeOn the PhoneSecretMeetingWavingStopTime OutTalk to the HandLoserLyingDOH!Fingers CrossedWaitingSuspenseTremblePrayWorshipStarvingEatVictoryCurseAlienAngelClownCowboyCyclopsDevilDoctorFemale FighterMale FighterMohawkMusicNerdPartyPirateSkywalkerSnowmanSoldierVampireZombie KillerGhostSkeletonBunnyCatCat 2ChickChickenChicken 2CowCow 2DogDog 2DuckGoatHippoKoalaLionMonkeyMonkey 2MousePandaPigPig 2SheepSheep 2ReindeerSnailTigerTurtleBeerDrinkLiquorCoffeeCakePizzaWatermelonBowlPlateCanFemaleMaleHeartBroken HeartRoseDead RosePeaceYin YangUS FlagMoonStarSunCloudyRainThunderUmbrellaRainbowMusic NoteAirplaneCarIslandAnnouncebrbMailCellPhoneCameraFilmTVClockLampSearchCoinsComputerConsolePresentSoccerCloverPumpkinBombHammerKnifeHandcuffsPillPoopCigarette