
Kelimeler biz onları seslendirene kadar beynimizin içinde var olurlar. Konuştuğumuzda ise hava moleküllerinin titreşmesiyle sese dönüşürler. Belki de hiç farkına varamayız ancak üzerinde düşünülmüş ve doğru seslendirilmiş kelimelerin büyüsü vardır. Sese dönüştükleri andan itibaren kelimeler hayatımıza şekil verirler.
Aslında bunu inceleyen psikolojinin bir adı da mevcut: “Dönüşümsel Dilbilgisi” ve ya diğer adıyla “Psikodilbilim”. Bu bilimin kurucusu ise Noam Chomsky.
Noam Chomsky bir durumu belirtmek için kullandığımız kelimelerin psiklojik ve sinirsel durumda farklılıklar yarattığını gözlemlemiştir.
Ne yazık ki; kelimelerin ne kadar gücü olduğunu bilmeden, konuşmamıza hatta düşünce şeklimize önem verme eğilimi göstermeyiz. Düşünmeden konuşur ve konuştuğumuz olumsuzluklar içinde devinir dururuz.
Mesela: “Bu gün mutlu olmak istiyorum.” Dediğimizde, aslında mutsuzluğumuzu haykırdığımızı hiç düşünmeyiz. Zira sadece mutsuz bir insan mutlu olmayı isteyebilir. Onun yerine “Bu gün ne kadar da mutluyum” dediğinizde, hem siz hem de çevrenizdekiler bu büyülü kelimelerin enerjilerinden gerektiği gibi faydalanabileceklerdir. ( Bu arada bu gün ne kadar mutluyum. Hö? Yani yerse.. ehi. )
Aslına bakarsanız içimdeki vahşi ve ilkel yaratığı, cinnet geçirmenin kıyısında dolaşan zavallı ruhumu bu şekilde terbiye etmeye çalıştığımı itiraf etmek isterim.
Gerçekte kelimelerin güçlü etkisinden herkes istediği gibi yararlanabilir, ancak bu konuyu en çok değerlendiren insanlar; pazarlamacılar, reklamcılar ve medya çalışanlarıdır. Hatta Amerika’da, İngilizce üzerinde yapılan bir araştırmada en ikna edici 12 sözcük “Sen, para, kurtarmak, sonuç, sağlık, kolay, aşk, keşif, kanıtlanmış, yeni, güvenlik, garanti” sözcükleri olarak belirlenmiştir.
Sonuç itibariyle, sen eğer kendini kurtarıp, kolayca para ve sağlık sahibi olmak istiyorsan; aşkı keşfetmelisin. Bu kanıtlanmış gerçek senin yeni hayatını güvenli bir şekilde yaşamanı garanti edecektir. (Ben böyle ikna edici bir cümle duymadım arkadaşlar. Uyduma oldu ama tüm kelimeler kullanıldı valla. Oh. )
Bu arada Dr. Masaru Emoto kelimelerin suyu nasıl etkilediğini gösteren araştırmalar yapmıştır.Masaru Emoto bu konudaki ilk çalışmasını 1999 yılında yayınladığı “Sudan Gelen Mesaj” isimli kitabıyla insanlara duyurmuştur. Sesin su üzerindeki etkisini anlatan Dr. Emoto’nun belgeselinden bir bölümünü aşağıda sunuyorum.
Kelimelerin suya etkisi bu denli fazlaysa, vücudunun çok büyük bir kısmı su olan insan için kim bilir durum nasıldır? Bu arada bu yazıyı yayınladığım için çok mutluyum.
25 Cevaplar Kime:“Kelimelerin Büyüsü, Psikodilbilim…”
Uyumadan önce yaptığım telefon konuşmasında yine olmayan şeyleri olacakmış gibi göstermeye çalışıp sıkıntı yarattım.Rüyamda ise söylediğim her şey başıma geliyordu.Söyledim ve oldu;çok da kötü oldu.(Rüyamda kendimi uyandırmaya çalıştım ama o da olmadı
)
Tam bunları yazarken Mirkelam’dan “Mutlu Olmak İstiyorum”çalıyor…
Ehh bu da güzel bir tesadüf…
Neyse,gülümse.Bu gün güzel bir gün…
*************************************
Sanırım ne düşünür ve ne konuşursak onu yaşıyoruz.
Neyse ki bu gün güzel bir günmüş
Yine etkileyici bir yazi…Cok dogru bulunugumuz ruhhalini yansitiyoruz farkinda olmadan kurdugumuz cumlelerle. “Bugun mutlu olmak istiyorum’un mutsuz oldugumuzu anlatmasi gibi. Yaydigimiz enerji cok onemli
****************************************
Güzel cümleler kurmak, hoş sesler çıkartmak istiyorum. Evrene enerji püskürteceğim.
Heyoo.
Ben de o sihirli cümleyi kurmaya çalışmıştım okurken, tabii ki sen benden önce davranmışsın. İtiraf ediyorum; çok etkilendim
***************************************
Hadi şimdi evrene sihirli kelimeler saçalım, savuralım onları. Oh.
İşte bilinen en sihirli kelimeyi haykırıyorum: ABRAKADABRA!..
İşin ilginç yanı, sözcüğün kökeniyle ilgili teorilerden birinin Aramice’de “Söylediğim gibi yaratacağım” anlamına gelen אברא כדברא Avra Kedabra ibaresinden geldiğidir.
Aslında abrakadabra “ne söylersek onu yaşarız”a ne kadar da çok benziyor değil mi?
“Söylediğim gibi yaratacağım”
-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız-kız – kız – kız – kız – kız
heheheheheheheee
)))
**************************
Valla kızmadım.
))
DIŞIMIZDAKİ DOĞA
Büyüdük çocukluğumuzdan
Büyüdük tarihe usulca
Biz bir yana, doğa bir yana
Doğanın yanında bir başka doğa
Karşıdan bize gözlerimiz mi bakan?
Ve güneş altında ölümlü tanrılara
Hala şaşkınlık içinde yontularda
Susar doğadan ayrı düşmüş insan
İnsanın boşluğunda doğa.
Melih Cevdet Anday
Kolları bağlı Odysseus’ dan….
Dinle, anlatayım sana nasıl toprak, güneş ve ay, hepsini saran hava, gökte uzanan samanyolu,
dorukların doruğu, yıldızların sıcak gücü
nasıl çabalıyorlar var olmak için…
Elialı PARMENİDES
***************************************
Evren var olmak için gösterdiğim tüm çabaların öcünü alıyor benden.
Lime lime, parça parça alıyor aklımı…
bizde harflerin havada uçuşup gittiğini sanarak ne çok boş lakırtılar ediyoruz!li olmak lazım…
geçmiş yazılarını okumaya harcayacağım zamanım olmasını diliyorum.
******************************************
Kelimeler sese dönüştüğü anda enerji olarak evrene yayılıyorlar. İyi bi şey kanımca.
Kelimelern gücüne inanıyorum ama her zaman işe yaradığını düşünmüyorum belki kullanımda hata yapıyorum.
Mesela kötü haldeyken çok iyiyim desem bünye yer mi bunu? Bence yemez. ki yemiyor zaten. Aynen şöyle diyor: “Bu halde bari kafa bulma benle, gayette kötüyüm tutmuş iyiyim süperim diyorsun yemişim pozitif enerjini. Git yat birazda besle beni… ”
Konuyla alakalı alakasız ;
Bence insana ne olduğu değil olanların ne hissettirdiği önemlidir…
[Soldan tavana doğru bir bakış atar orda kalır… gözleri acı çekiyor kalbi nedense kırık.]
***********************************
Valla ben yerse demiştim.
( Susar, adeta pısar… )
Zira insanın kendini kandırması neredeyse imkansız. (Kendimizle aynı zeka ve akla sahibiz. )
Sanırım önce inanmak gerek sonra ses çıkartmalıyız.
ÖNCE NE VARDI?
Bu yazının içeriğini daha sonra düşündüğüm zaman yeni bir şey farkettim. Su insandan önceydi ve olasılıkla o zamanda seslerin karşısında tepki verip değişik, farklı kristal biçimler alabiliyordu. O zaman da rüzgarın uğultusu, dalgaların hışırtısı, kuşların cıvıltısı, yağmurun tıplayışı, canlıların kıpırtısı vardı. Doğa seviniyor ve ağlıyordu baharın ilki ve kışın başında. Demek ses kelimeden önceydi ve eğer ses güzelleştiriyorsaydı su’yu o zaman melodi vardı ilkin. Biz ona doğanın şarkısı diyebiliriz.Şarkı söylemek isterseniz eğer; yani çoğalmış, kabına sığmaz duygularınızı ferahlatmak isterseniz ya da ketlenmiş, sıkışmış acılarınızla tutuşturmak isterseniz ruhunuzu, doğaya çıkın derim ben…
Şimdi başlayın şarkınıza doğa sizin ruhunuzu dinginleştirip sarıp sarmalarken yaralarınızı, su güzelleşecek, rüzgar, güneş ve her şey ve siz….
*********************************************
Doğanın şarkısı Tanrı’nın bir lütfudur.
Kulağı olanlar değil, beyni olanlar duyabilir sadece.
Çünkü sağlam bir idrak gerektirir…
Evrendeki canlı, cansız herşeyin bir ruhu olduğuna inanıyorum ben. Eski bir eşyayı kullanımdan kaldırmam gerektiğinde, onun bunca yıl bana vermiş olduğu hizmete karşı teşekkür etme gerekliliği duymaktan öte, onun ruhuna karşı da borçlu hissediyorum kendimi. Ben anormal miyim sence?
Bu arada uydurma cümleni de çok beğendim…
*****************************************************
Anormal değilsin. Sadece insansın.
HAKİKAT ÜZERİNE
“…. Kavramlar yalnızca, şeylerin her şeyden önce somut bakıştan soyutlanmış biçimlerini, adeta soyulmuş dış kabuklarını içerirler, yani aslında soyutlamalardır; buna karşılık müzik, şeylerin her türlü şeklinden önceki en iç çekirdeğini ya da yüreğini verir. Bu ilişki skolastiklerin diliyle çok iyi anlatılabilir, denilebilir ki: Kavramlar universalia post rem’dir(nesneden sonra var olan tümeller), oysa müzik universalia ante rem’i(nesneden önce var olan tümeller) verir, hakikat ise universaila in re’dir(nesnenin içinde var olan tümeller.)…..* Tragedyanın doğuşu Nıetsche.
Bu nesnelerin içinde gizli olan hapsedilmiş hakikatler, kavramlarla çerçevelediğimiz, dış sınırlarıyla algıladığımız bu her şey acep ne ola ki???
…… Miskin adem oğulları
ekinlere benzer gider
kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi.
Bu dünyada bir nesneye
yanar içim göynür özüm
yiğit iken ölenlere
gök ekini biçmiş gibi.
YUNUS EMRE
*******************************************
Nesnelerin içinde hapsedilmiş gizli hakikatler beynimizin dehlizlerinde volta atıyorlar…
“…Kelimelerin suya etkisi bu denli fazlaysa, vücudunun çok büyük bir kısmı su olan insan için kim bilir durum nasıldır?”
Suya daş atınca halka halka oluyor ya, işte insana da kelime atınca öyle halkalar oluşuyor
bünye havuzunda..
Halkalar taşın/kelimenin büyüklüğüne ağırlığına göre dalgalara dönüşüyor.
Bünyenin duvarlarını deli dalgalar yalarsa vatandaş düşünmeden deli gibi tepki gösteriyor, veya kaçıyor saklanıyor..
Böyle hafif ipek gibi pamuk gibi mutlu edici kelimeler atılınca kişiye, kişi de atlıyor mutluluğun üstüne.
Durun size böyle ipeklisinden bir kelime atayım da hissedin derhal, halkalı şeker dalgaların etkisini..
“Paralaarr..”
Ancak şu var ki, size de iş düşüyor;
Paralaarr kelimesi havuzunuza düşünce,
“tediye” şeysinden algılarsanız olumsuz,
“hediye” kabilinden algılarsanız olumlu mutlu
pambık gibi bir etki yapacaktır.
Tekrar atıyorum;
“Paralaarr..”
*********************************
Gerçekten güzel bir benzetme olmuş kelimelerin dalga etkisi.
Aynı anda onlarca minik kelime atalım bilinçaltı denizimize ve seyredelim, dalgaların çarpışını.
süperdi…
******************************
Büyülü kelimeler püskürtesim geldi.
Oysa ki ben; mutlu olmak istediğimde de, mutlu olduğumda da mutsuz olduğumu biliyorum. Ne kötü…
****************************
Hmm. O zaman kaygıyı minimize etmeyi denesek?
Mantığın babası Aristo, hayatımızdaki amacın en derin benzersiz işlevlerimizi yerine getirmek olduğunu düşünüyordu.
Ve sorusu şuydu: “Bizi diğer canlılardan ayıran nedir?”
Aristo’ya göre cevap; bize özgü olan akıl yürütme yeteneğimizdir ve iddiası da en mutlu insanın bu işlevi yerine getiren insan olduğudur.
Bence felsefe akıl yürütmenin en gözde enstrumanıdır.
Platon’un hayatımızdaki temel amaca dair fikri; en yüce bilgi biçimine ulaşmaktır. Diğer her şeyin türediği iyi ideası; Eudemonia, ruh dengesi durumu.
Epikür için ise ataraxia tek gerçek mutluluktur. Platon’un ruh dengesi ya da Aristo’nun önerdiği akıl yürütme aracılığı ile değil, basitçe kaygının ortadan kaldırılmasıyla ulaşılabilecek bir ataraxia.
Peki neden “ruh dengesi”, “akıl yürütme” ve “ataraxia’nın” konsantre kokteylini fondip yapmıyoruz?
Şerefe!
Ataraxia, akıl yürütme ya da ruh dengesiyle geçmişi silmenin bi yolu var mı peki?
*****************************************
Geçmişi silemeyiz ancak silinmesini istemeyeceğimiz bir gelecek var edebiliriz.
En azından denemeye değer.
Düşünceler kelimelere dönüştüğü andan itibaren etkilerini artırırlar. Hassas insanlar bu durumu daha yakından sezebilir. Belki de kullandığımız kelimelere, düşüncelerimize mutlu olmak adına daha çok dikkat etmeliyiz.
Çünkü mutluluk bulaşıcıdır, aynı mutsuzluk gibi.
Yaşasınn. (El çırpar, mutludur. )
Heyoo.
Tesadüfen ekşi sözlükten bulduğum bir yazı , hoşuma gitti , sizinle paylaşayım istedim
“su gibi olmalı insan.”
bu aralar dilimden düşürmediğim bir cümle bu. başkalarına tavsiye için değil, söylemde öyle görünse de. daha çok kendi kendime sürekli hatırlatmaya çalıştığım olma biçimi bu.
su gibi olmalı insan çünkü; iletir elektriği su. bön değildir, duyguludur özünde bulundurduğu zıt kutuplu his iyonlarıyla. aldığı enerjiyle ısınır hatta kaynar fokur fokur, içi kabarır aşkla. ama kontrollu olmalı da aynı zamanda, kaynar su yakar çünkü. yanığı derecelendirmeden dokunup acıtmamalı.
girdiği kabın şeklini alır su, biçime değer vermez o. ama eğime duyarlıdır da aynı zamanda, gelemez duruşu olmayan zeminlere, davranışlara. işte bu yüzden su gibi olmalı insan, su gibi olmalıyım.
sahip olamazsın ona, hapsedemez, emredemezsin ne yapacağını. akar gider yoluna ki sormadan bulandır o. yeri gelir dağları deler sabrıyla, yeri gelir dağları deldirtir aşkı için efsaneleşen mecnuna.
aslında aşktır su, insanın bir çift güzel sözüyle kendi yapısını değiştirir, anlar değer verildiğini. sarıp sağlık verir insana. havanın kuruttuğunu yeşillendiğini bilip kırgın ortamlarda yumuşatan, diğerlerini gülümseten olmalı insan. ateşin yaktığını söndürüğünü hatırlayıp sakinleştiren dinginleştiren olmalı insan. toprağın içindekini filizlendirip hediye eder ya dünyaya, işte en güzeli bu, insanların içindeki güzellikleri görüp onları açığa çıkarmalı insan, yapıcı olup iyi yanlarını ortaya sunmalıdır insan. su gibi olmalıyım, su.
hayattır da aynı zamanda ölümdür de. bir ceylan düşün, çok susamış, ölecek susuzluktan ama yavrularını beslemek zorunda olan aslan da peşinde. öleceğini bile bile gider suyun kenarına, kendini savunmasız bırakıp içer kana kana suyunu. son anında aslanla gözgöze geldiğindeki tek duygusu, huzurdur onun; susuzluktan ölmektense su içerken öldüm! su huzur verir, ben de huzur vermeliyim, su gibi. yıl içinde yazın yapacağı on günlük tatil için para biriktiren çalışanın tatildeki ilk gününde serin sulara kendini bıraktığı gibi bırakmalı dostlarım bana kendilerini. suyun vücutlarını sararken ki hisleri ben de sözlerimle, belki çekik bakışlarımla verebilmeliyim.
karakterlidir su, incitmez kimseyi yok yere. gördüğünde bir yanlış, hemen çürütmez demiri pas bırakır önce, yosun tutturur taşa, nem kondurur duvara alsınlar önlemini diye. iki gıdım toprak götürür azıcık damla yağmuruyla ekini olmayan araziye, “boş durmasın burası, ekin, kök versin bitkiler” der gibi. cezasını erozyon ile keser. ama adildir, herşeyiyle. huyuna gideni yüzdürür üstünde. katısını bile üstünde taşır ki zarar vermesin içindeki canlılara. göl donduğunda buz üstte kalır, balıklar yaşasın diye. o derece, duyarlıdır su. bir o kadar da tevazu sahibidir ki, yukarda görmez kendini, hep aşağıya salar kendini. güneş de görip suyu, ödüllendirir onu; buharlaştırıp göğe çıkartır suyu.
işte bu yüzden su gibi olmalı insan, su gibi olmalıyım..
Suyun aklı kusursuzdur. Çünkü tabiatla aynı akla sahiptir. Onlarca mühendisi bir araya getirsen, engebeli bir yerde iki nokta arasındaki en kısa mesafeyi bulmakta aciz kalacaktır. Oysa bir kova suyu aynı araziye döktüğünde, dikkatlice izlersen suyun o muhteşem aklının büyüsüne kapılırsın.
İnsanoğlu aklını kusursuzlaştırmak istiyorsa; işte suyun bu aklını idrak etmelidir. Tabiata hükmetmeye değil de, onunla uyum içerisinde yaşamaya çabaladığımızda, bu aklı keşfedeceğimize inanıyorum.
aklıma sınavlardan önce büyüklerin okunmuş pirinç yutturdukları geldi.
o zamanlar suyun bu özelliğini bilseydim, finallerden önce ders kitabını bir bardak suya okur; onu içip, öyle yatardım
Kulağa hoş geliyor. Su oldukça faydalı bir madde bence.
Üstelik salıklı da.
Ben daha çok teşekkür ediyorum.
(Gözlerini kırpıştırır, mutludur. )
Mutluluk da mutsuzluk gibi bulaşıcıdır.
ben de buraya yorum yazıyor olmaktan dolayı mutluyum
Mutluluk paylaştıkça çoğalıyormuş.