
Kapalı ve bulanık bir gün.
Yaşasın, mistik şeyleri analiz etmek için ideal bir ortam.
Yalnızlık, bir miktar zaman, dinginlik ve huzur pıtırcıkları var odamda.
Çevremizi nasıl algıladığımızı düşünmek için gereken her şey mevcut.
Etrafıma bakıp, gördüğüm şeyleri nasıl anlamlandırdığımı düşünüyorum.
Parmaklarımın üzerinde dans ettiği klavye, oturduğum sallanan sandalye, bana radyasyon vermeye alışkın monitörüm, üstü kalabalık masam…
Çevremdeki şeyleri bana özgü duyusal aygıtlarımın görebildiği biçimde algıladığımı sanıyorum.
Diğer yandan görme sinirlerimin göz yuvarlağının içinden beynimin arkasına kadar gittiği yerde hiç görsel alıcı olmadığını biliyorum. ( Bunu da nerden biliyorsam? Ehi. )
Yani aslında gören gözlerim değil beynim.
Bu dünya, inanç sistemimin görmeme izin verdiği dünya.
Bu dünya duygularımın görmek veya görmemek istediği dünya olmalı…
Doğduğumdan bu yana elde ettiğim duygu repertuarının süzgecinden geçtikten sonra anlam kazanıyor baktıklarım.
Baktığımız şeyi hiç bir şeye benzetemiyorsak ve ya gerçek olmadığını düşünüyorsak “Aman Tengrim hayal mi görüyorum” şeklinde inlememiz de bundan kaynaklanıyor bence.
Durmayın!…
Bilgi süngeri olun.
Duygu repertuarınızı zenginleştirin.
(Gözlerini kısarak bakar, çevresindeki her şey buğulanmaya ve titremeye başlar… )
9 Cevaplar Kime:“Göz bakar beyin görür”
repertuar zenginliği bakımından assolistlerle yarışabilir durumda olduğumu düşünüyorum.
Bunlar hoş özellikler.
Belki de her insanın yaşam sebebi birbirinden farklıdır. Bazı kavramları gerekçelendirebilmek aklın ötesine geçmeyi gerektiriyor sanırım.
Aklın ötesi nedenlerin ötesidir. Geçmeli miyiz? Neden olmasın?
Öyle veya böyle isteklerimize ulaşmak için gereken çabayı göstermeliyiz bence.
( Çabalar gösterir, gayretler sergiler. )
Daha çok çabalar gösterir, gayret püskürtür.
Araştırıyorum. İncelemeler yapıyorum ve gayret ediyorum.
“Yani aslında gören gözlerim değil beynim.”
sadece beynin mi emin misin?
****************************
Emin olduğum tek şey hiçbir şeyden emin olmadığım.