
Sahte özgürlük hissi en az stres kadar korkunçtur.
Bu korku, kişiyi somut kavramlardan koparıp soyut bir evrene taşıyan bir rüzgar olur…..
**********************************
Şu anda beynimi pışpışlayan tatlı bir müzik eşliğinde size daha anlamsız gelebilecek bu satırları yazarken hoş bir gülümseme var yüzümde. Bununla beraber yazıda geçen kavramlar hakkında bir şeyler söylemek istiyorum ;
Sahte özgürlük hissi, gerçek özgürlüğü yaşayamış insanlar tarafından duyumsanan ve bu hissi yaşayan insanın ruhunu zımparalayan bir olgudur. Diğer yandan insanlar kelimelerle duygu ve düşüncelerinin çok az bir kısmını anlatabilirler. Bunun sebeplerinden biri, kullandıkları iletişim yöntemi ve beyin fonksiyonları ile ilgili sanırım. Bizler genelde ses çıkararak jest ve mimikler yaparak haberleşen organizmalarız. Ancak yazımı okuduğunuz bu ortamda sadece metin halinde dizilmiş kelimeler var. Ne bir vurgu, ne bir jest, ne bir mimik ne bir ton… Sadece küçük boşluklarla birbirinden ayrılmış kelimeler duruyor yanyana. ( Yapılan bilimsel bir çalışmaya göre; insanların yazı ile aktardığı bilgi ile iletmek istediklerinin sadece % 7 sini aktarabildikleri ortaya konmuş. En doğru kelimeleri bile yanyana getirsek duygularımızın % 7 lik bir kısmı iletilmiş oluyor. İyikide öyle oluyor, blogda yazdıklarımı okuyan insanları sakat bırakmak istemezdim ehi… ) Gerçek özgürlüğe ulaşmak için sahte özgürlükle yaşamını sürdürmeye çalışmamış bir insan için bu kavramı algılayabilmek yeteri kadar gelişmemiş yeteneklerin aklın sınırlarını aşarak kullanılması ile gerçekleşebilir . Bu gerçekleştiğinde insanın içinde kanını dondurabilecek bir korku patlayacaktır.
Ya stres?.. Tek başına masumca duran bu kelime, anlam olarak; “aşırı yorgunluk, üzüntü, travma, soğuk, heyecan vb. etkenlerin organizmada, iç organlarda ve metabolizmada oluşturduğu bozuklukların tümü” olarak sözlüklerde yer alıyor. Aslına bakarsanız bana göre stres, bizim yaşam kaynağımızdır. Fakat kronik olarak yaşandığında yaşamımızın sonu olur. Kontrol edemediğimizde ise beynimizi hapsettiğimiz bir hücredir. Fakat şunu belirtmek isterim ki; stres, sürekli yanması gereken bir ateş gibidir. Çok kısıldığında sönecek organizmamız için ölüm demektir. Fazla açıldığında da benliğimizi kül edecek bir ateş. Ateş hep yanmalıdır, ne sönmeli ne parlamalı… Fakat stresi sahte özgürlük kadar korkunç yapan onun yoğunluğundan ziyade sürecidir. Stresi ne kadar süre yaşadığımızdır onu korkunç hale getiren.
Bu süreci anonim bir benzetme ile açıklamak istiyorum;
“Su dolu bir bardağın ağırlığı en 200 ile 400 gram arasında değişir. Ancak bardağı elimizde tutmaya başladığımız andan itibaren ağırlığından ziyade onu ne kadar süre ile elimizde tuttuğumuz önem kazanır. Eğer bir dakikalığına tutuyorsak problem yok. Bir saatliğine tutarsak kolumuzda bir ağrı oluşacaktır. Eğer bir gün boyunca tutarsak, ambulans çağırmak zorunda kalırız. Aslında bardağın ağırlığı aynıdır ama ne kadar uzun tutarsak bardak bize o kadar ağır gelir. İşte stresin miktarı kadar önemli olan onu ne kadar taşıdığımızdır. Her zaman stres içerisinde yaşarsak er ya da geç bu durumu kaldıramaz hale geliriz. Stres gittikçe daha dayanılmaz bir duruma sokar bizleri. Yapmamız gereken bardağı bir süreliğine yere bırakıp bir süre dinlenmek ve gerekirse daha sonra tekrar tutup kaldırmak. Yükümüzü arasıra bırakmalı, dinlenip tazelendikten sonra tekrar yolumuza devam etmeliyiz.”
İşte sahte özgürlük hissiyle yaşanmış streslerin konsantre tortusudur bu yazıyı yazarken kullandığım mürekkep. Ve ben mürekkebim bitecek korkusu olmaksızın yazabiliyorum…
Bununla beraber, korkunun bizi neye daha çok yaklaştırdığı onu hisseden kişiye bağımlı olduğu için herkes için göreceli bir yaklaşım söz konusu olabilecektir.
Her insan yeni bir dünya… Hepimiz farklıyız… Ve hayatı yaşanmaya değer kılan da bu sanırım.
Bunları da okumak isteyebilirsiniz:
Yenilgi denemiş olmanın kanıtıdır. Denemek, cesaret ve irade ister. Hele bu insanın kendini tanıma...
Uyumlu olma becerisi, başkasının haritasına girebilme ve onun dünyasını anlayabilme yeteneğidir. ...
Kendimizle ilgili değişimin zor olacağı inancı var hep. Çektiğimiz acılara rağmen değişmemekte diren...
3 Cevaplar Kime:“Rüzgar”
“Her insan yeni bir dünya… Hepimiz farklıyız… Ve hayatı yaşanmaya değer kılan da bu sanırım”
Sanırım..
*****************************
Farklılıklar zenginliktir. Özgün olmak ise bir hediye.
korkularımın beni neye daha çok yaklaştırdığını düşündüm… korku denizine.
tam aksi istikamete koşasım var, hiç ardıma bakmadan hem de..
Run Forest Run.